13 Kasım 2012 Salı

SENSİZ OLMAZ...



       Sana yazılan ilk yazıda başlangıç niyetine kaleme aldığım ilk kelime yada ilk cümleyi daha kaç kere silbaştan yazmam gerektiğini bilmiyorum...

   Neden sonra unuttuğum bir şeyi hatırlamışçasına baştan değil de ortalardan bir yerlerden başlamayı daha uygun buluyorum... 

   Çünkü zaten biz de hayatlarımıza aynen böyle girdik...

   Daha öncesi varmış da, yarım kalınan yerden "evet nerde kalmıştık?" diyerek karşılıklı içilen çaya yada yarım kalan sohbetimize devam eder gibi...

   Öncesi sorulmadan, sorgulanmadan, tam da bu zamandan başlar gibi...Zaten bir öncesi yokmuş gibi...Çok zaman önce başlayan bir cümleye devam eder gibi...

   Hayat da böyle değil mi aslında ? Önemli olan başlangıçlar yada sonlardan ziyade ; verilen molalarda ne kadar keyif dolu zamanlar geçirildiği değil mi ?

   Bir şeyleri bilmemenin sonsuz huzuru içinde, zamanın güvenli kollarında adımlıyorken hayatı, her şeyi sorgulamak anlamsızlaşıyor bazen...

   Zaten zaman eninde sonunda tüm soruların cevaplarını enine boyuna sermiyor mu önümüze ?

   Tabi bir de şu yorulmuşluk hissi... Her defasında silbaştan yaşamak her şeyi...

   İşte bundan sonra bilmeden yaşamak bir şeyleri...

   Yani benim de bilmediğim gibi hiçbir şeyi...

   Yani senin de ne bildiğini bilmediğim gibi...

   Tüm bu bilinmezliklerde bile bildiğim bir şey olduğu gibi...

   Öncesinde yada sonrasında değil...

   Şu anda tam da bu zamanda...

   Eğer ki zaman, ömrümüzün bu anında kesiştirdiyse yollarımızı..

   Bilmediğim yüzlerce kelime arasından çekip yanyana koyacağım iki kelime vardır sana dair..

   O da "sensiz olmaz" diye yazılan; sensiz olmayacağı hissi uyandıran bu iki kelimedir: SENSİZ OLMAZ!

     



14.11.2012

4 Eylül 2012 Salı

LeyLa Semiz: KAHVE GÖZLERİN VARDI...

LeyLa Semiz: KAHVE GÖZLERİN VARDI...:      Bazen yalın umutlarım, bazen basit bir söz yada sıradan bir gülüşün, bazen de o geçit vermez sarp yolları aydınlatan kahve gözle...

24 Temmuz 2012 Salı

KAHVE GÖZLERİN VARDI...





     Bazen yalın umutlarım, bazen basit bir söz yada sıradan bir gülüşün, bazen de o geçit vermez sarp yolları aydınlatan kahve gözlerin vardı, bu değersiz dünyaya değer katan en zor zamanlarımda. Her vazgeçmeye meylettiğimde en sevdiğin oyunu oynar gibi gözkapaklarını aralar umudun en cilveli bakışını fırlatırdın suratıma, bu karanlık odanın duvarlarına... Birden aydınlatırdın siyahlara alışmış ne varsa... Başka renkler de olduğunu hatırlatırdın... Hatta bunu her gece yapardın. Ne kadar da kolaydı senin için... Benim içinse filmi her defasında başa sarmak gibi... Gerçeklerin tutarsızlığına artık dayanamamak, somut olan her şeyden bıkmak; inanmak, güvenmek, sahip olmak/olunmak gibi bilumum içi dolu anlamlar vadeden tüm bu soyut kavramları bir denize yada bir uçurumun kenarından fırlatıp atmak ve geriye hiç bakmadan kaçmayı istemek gibi... Bu dengesiz düzen hep olurdu... Hep istemediğim şekilde ve ekseriye her gece...

     Her şey tuhaf, bir o kadar anlamsız ve aptalca...

     Ne istediğimi sorgulamak yada bunun hakkında düşünmek bile yoruyorken beni; ben nasıl olur da gelecekte bir günümle ilgili tutarlı hayaller kurabilirdim ki ..?

     Bazen içten sözlerin, bazen de dipsiz hislerin vardı; beni hayata bağlamaya güç yetiremeyen tüm olgulardan uzakta; beni sana bağlayan kahve gözlerin vardı her bir günün gece yarılarında...

     Sen hesapsız severdin beni, bilirdim; almak istemeden bir şeyleri , gelir ellerime koyardın bütün sevinçlerini, biriktirdiğin tüm gün aydınlıklarını... Bakardın gözbebeklerime, neredeyse bir bebeğin kirlenmemiş masumiyeti kadar safça tüm beyazlığınla gelirdin baş ucuma...

     Bense bıraksan " sevme" demek isterdim sana, sen bana milyonlarca kır çiçeği toplarken...  Bıraksan "gelme" demek isterdim sana, sen heyecanlarını ve çiçek kokulu düşlerini alıp bana gelmeye hazırlanırken ...

     Bilemezdin ki sen, tüm sevmelerimi tarihi olmayan bir geçmişe hapsettiğimi... Bilemezdin ki sen, tüm sevinçlerimi gökyüzüne ulaştığı o en yüksek noktada acımasızca kurşuna dizdiğimi... Bilemezdin ki sen, ne sana ne de kendime yetecek bir hayat ışığımın olmadığını ... 

     Şimdi hatırladığım ise...

     Bazen sıcak ellerin vardı beni tüm kötülüklerden korumak istercesine belimden sıkıca kavrayan, bazen de kahve gözlerin vardı gecenin bir yarısı bana aydınlığı hatırlatan ...

     Bilemezdin ki sen, baktığım yüzlerce kişiyi görmekten vazgeçeli çok yıl olduğunu... Bilemezdin ki sen, kahve gözlerinin en baştan beri geceme doğmadan solduğunu...

     Bu evrende nefes alınabilecek başka topraklar varsa bu grimsi betonlar dışında; ellerimden tutup beni götüreceksen şayet benim için anlamı olmayan revan zamanın bir kenarından... Üzerimize doğan güneş varsın yine aynı güneş olsun hiç farketmez; yüklediğimiz anlamlar farklılaşacaksa eğer o gittiğimiz yerlerde... 

     Daha fazla durma diyeceğim sana, bana geldiğin o gece yarılarından birinde... Bana can kulağını verip sadece kahve gözlerin beraberinde düşeceksek yollara...

     O zaman yeniden başlayacağım... Bu sefer kendim için; içimde biriktirdiğim bu sevme isteğini bu sefer senin için ve belki son defa yeşerteceğim ben artık umut etmeyi unutmuş tüm insanlar adına ve tüm herkese inat...

     Araladım göz kapaklarımı... Yalnızca kahve gözlerin vardı tüm içtenliğiyle gözbebeklerime bakan, sanki oradan ruhuma akan...

     Utandırdın beni... Hiçbir şey yok derken meğer kahve gözlerin hep varmış karanlık yolumu akşamdan kalma bir sabah yıldızı gibi aydınlatan; güvenip de beni bana bile bırakmayan...

24.07.2012

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Kim Çaldı Bütün Parıltıları..?



      Hep olur ya hani, kaybettim yine yolumu...
   Avuç içlerinden bulurdum da belki,
   Uzatmadın ki hiç ellerini...

   Giderken rüzgarları da mı götürdün sevgili ?
   Çok olmuştu kokundan vazgeçeli
   Ama hiç olmazsa ara sıra getirirdi sesini...

   Seni neden farklı sevmiştim düşündün mü?
   Ya da düşlerine düştüm mü bilemem ama
   Sen bil ki ; 
   Hep "iyi ki" dedirttin bana...
   Hüzünle karışık tebessümlerimde şükreder gibi usulca
   Hep "iyi ki" dedim ben...

   Sana minnettarım hala can !
   Sezdirmeden öyle güzel gittin ki;
   Gidişin bile bozamadı bu tılsımlı büyüyü...

   Ben şimdi hiç ortak olamadığım umutlarınla
   Senin için yeni yazgılar dilerken gündoğuşlarından
   En çok rüyalarında olmayı diledim uyku meleğinden...

   Ve hayal ettim bu sevmediğim şehirde
   Bir köşebaşından dönünce seninle karşılaşmayı...
   Sonra da hiçbir şey söylemeden usulca yanından geçip gitmeyi..

   İki adım sonra dönüp sana bakmayı
   Ve uzaklaşan adımlarını öylece izlemeyi...
   Gidişini almayan aklıma bir film sahnesi gibi izletmeyi...
   "Bak gitti!" diyebilmeyi...


   Ne kalmış senden geriye bir bir saymak istedim.
   Ekledim, topladım ; bir avuç sevinç etmedi..!
   Eksilmiş sanki günden güne bütün biriktirdiklerim...
   Yazık da olmuş hani !


   Kıyamıyorum hüznüne sevgili!
   Gözlerini uzaklara dikişine kıyamıyorum!
   Kendimle ilgili bir isteğim yok inan ki!
   Yeter ki eğme sen başını, söyleyeceklerini susma!
   "Ne desem, faydasız!" der gibi vazgeçme bir şeylerden!


   Bu hayatta şahit olduğum en güzel gülümseme sana ait olandı
   Ve sana en çok da gülmek yakışırdı...


   Yemin ediyorum ben de bilmiyorum kim çaldı bütün parıltıları ama
   Biri söylesin onlara ;


   Gökyüzünde asılı bir yıldız unutmuşlar ,
   Gözlerinde de biraz çakıl taşı ..!

03.07.2012
 

28 Mayıs 2012 Pazartesi

BUGÜN !!!







       Dışarıda yağan yağmurun tam kalbine doğru yavaşça ilerliyorken , gözlerimi diktiğim sabit noktadan ara sıra ayırıp yağmurdan nasibini almış ve sırılsıklam olmuş insanlara bakarken farkettim ki ; o an , kendimden başka herkesin yerinde olabilirdim...

       Hissettiğim müthiş kendime acıma duygusuyla beraber vücudumdaki bütün kan sanki çekilmiş ve kaskatı kesilip uyuşmuş bir halde , beni ve davranışlarımı kontrol edemeyen beynime yeni yeni komutlar vermeye çalışıyordum . Hem de hiç alışık olmadığı cinsten ...

       Hayatımda bugünkü kadar berbat bir gün daha geçirdim mi hatırlamıyorum .  Ama şu var ki , öyle bir gün geçirmiş olsam dahi ; insanoğlu işte , unutuyor zamanla ve "en taze" yarasını "en acıtan" olarak ilan ediyor anında ... Biz bile nankörlük ediyorken kendi hatıralarımıza , geçmişimize ve belki de geleceğimize ... Başka birinden gördüğümüz nankörlüğe anlam vermekte neden zorlanıyoruz ki ..?

       Neyse şimdi konuyu dağıtmayalım . Zaten bir dağıldım mı bir daha toparlamakta çok zorlanıyorum ki hala dağınık her yer, bıraktım kalsın öylece ... Toparlamaya çalışmak kadar zor ve yıpratıcı bir çaba daha yok bu hayatta...

       Diyorum ki bebeğim ... Bugün öyle bir gündü ki kendimden başka herkesin yerinde olmak istedim . Bugün kendimden kurtulmak istedim . Bugün belki sadece yanımda olmanı istedim , bugün belki sadece sessizliğini özledim ... Belki gözlerimi kapatıp göğsüne başımı yaslamayı , belki kokusunu içime çekerek avuç içlerinden öpmeyi diledim ... Belki ... Bugün ...

       Bugün ne istedim , ne hissettim yada neyi özledim tam olarak kestiremesem de ... Bugün , kendimden başka herkesin yerinde olmayı çok ama çok istedim ...


28/05/2012

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Silsene Kalbindeki Gözyaşlarını ..!



Masumiyet çağında kalsana hep.. Hani şu ellerinde rengarenk yüzlerce balon tutan çocuk coşkusuyla bakan gözlerindeki ışık kadar masum...

Düşünmesene artık acı veren hatıraları, kanatmasana tekrar tekrar kabuk bağlayan yaralarını..Bıraksana çocuk! Bıraksana artık ruhunun yakasını, uçursana yüreğini yıldızlara, özgürlük şarkını bağıra bağıra söylesene...Yanından geçip giden mahvolmuş hayatlara göz ucuyla bir bakıp hiç durmadan duraksamadan yürüyüp gitsene şu yollardan...

Bebeğim hadi kalksana yerlerden...Bağdaş kurup beklediğin bu dört yol ağzından kaçıp gitsene...Arkana bakmadan koşsana tüm gücünle.. Tüm özgüveninle tüm cesaretinle göğüslesene şu ipi...

Ne olur versene ellerini...Yok işte bak yok! Arkandan gelen hiç kimse yok artık beklemesene!

Hadi gitsene yoluna... Ne çok bekledin bu yolları şimdi de bu yollar bekler seni...Hadi değdirsene ayak izlerini...Ruhunun renksizliğini hızlıca atıp kaçsana zamansızlığın içine..

Hadisenee bebeğim hadi gelsene...

O çocuk masumiyetini de getirsene...

O masumiyetinle birlikte bu gece bize gelsene..!!!


27.05.2012

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Herkesi kovdum ; gel sevgilim !




     Gidin başımdan ; Umutlarım ... Soldurun renklerinizi , renksizliğin denizinde eriyin , küçülün , balıklara yem olun , yok olun ... Gözlerimi kamaştırmayın artık ...

     Gidin başımdan ; Hayallerim ... Dibinize dinamit koyun , paramparça ufalın, dağılın benden uzakta her köşeye ... Beni heveslendirmeyin artık...

     Gidin başımdan ; Şarkılarım , şiirlerim ... Silin sözleri , unutun tüm melodileri ; o cancağızın tam üzerine göre biçilmiş sözlerle çıkmayın karşıma ... O'nu hatırlatmayın bana ...

     Gidin başımdan ; Gecelerim ... Çok siyahsınız ve çok acımasız ... Güneşleri O'na doğurup kendinizi bana getirmeyin ... Beni sarıp sarmalamayın artık ...

     Gidin başımdan ; Rüyalarım ... Duvarlarını maviye boyadığımız o evde onun siluetiyle dans ettirmeyin yalnızlığımı ... Beni kandırmayın artık ...

     Gidin başımdan ; Karabasanlarım ... Çok mu kolay gündüzlerim ki geceleri olanca gücünüzle beni sıkıyorsunuz , bunaltıyor , korkutuyorsunuz ... Artık rahat bırakın ...

     Gidin başımdan ; Dostlarım ... Bırakın şurda , şuracıkta kıvrılıp uyuyayım ... Uyudukça unutur , uyanınca hatırlamam belki ... Beni tutmayın artık ...

     Gidin başımdan ; Güzel günlerim ... Ben onsuz günlerin dışında bir gün bilmiyorum ; atın kendinizi şu günlerdir açık duran pencereden ... Kurtarın kendinizi benden ...

     Gidin başımdan ; Kahkahalarım ... Gülmek yakışmaz artık , boş bakan başı boş kalmış bu bedene ... Gelmeyin artık benim yanıma , çalmayın kapımı bir daha ...

     Gidin başımdan ; Yarınlarım ... Daha dünlerimle hesaplaşamadım , alacaklarımı toplayamadın ... Gelecekseniz O'nunla , O'nun güzel gülümseyişleriyle gelin ... Daha o yok görünürde , onun ellerinden tutmadan  sakın gelmeyin ...

     Gidin başımdan gidin !

     Git başımdan "HAYAT"

     O yokken nefes alacak kadar bencil olmadım !
     Ben ondan bir an bile ayrı kalmadım ,
     O yokken ben onu içimde sakladım,
     O yokken ben günleri bile saymadım ...

     Gel sevgilim !

     Herkesi kovdum hadi çık gel !

     Hadi aklımı bir kez daha çel !

     'Zaman'sızlık içimde kocaman bir sel ...

     Gülümseyişlerinle zamansızlığı del ,

     Öyle gel !

     Gel sevgilim !

     Herkesi kovdum hadi çık gel !

     Kimsem kalmadı masada henüz bir yudum almadığın şarabından başka ...

     Hadi gel sevgilim ! Tüm kaybedişlerimize inat gel bu gece içelim aşka ...


05.05.2012

   

1 Mayıs 2012 Salı

Senin yaralarından daha küçük benim ellerim...




     Senin yaralarından daha küçük benim ellerim,
     Sarmaya güç yetiremedim sevgilim...
     Yaşanmışlıklarından ya da yaşanamamışlıklarından
     Daha küçük benim yaşım, Aşkım!
     Seni yakalamaya, peşinden koşmaya yok dermanım...

     Ben küçüğüm senin karşında belki ama yanında değil asla !
     Yan yana dursak, durabilsek atlatılacak bütün hepsi sırayla...
     Böyle bir ihtimal de yok !

     Rüyalarımda gördüğüm duvarları mavi boyalı ev yok mesela...
     Acıtan bu değil aslında ;
     Bunun hiç olmayacak ihtimali.
     İhtimaller üzerine bir hayat yaşama isteğimse inan hiç yok !

     Senin yaralarından daha küçük benim ellerim...
     Ben seni iyileştiremem sevgilim...

     Ben değil de şimdi sen git !
     Bu doğru bir zaman değil ...
     Sen git ; korkularını ve acılarını gümüş bir denize at,
     Arkana bile bakmadan yürü...
     Böyle gelebileceğin bir gün gel bana !
     Belki o gün bakacaksın yüzüme ve belki gözlerime...
     O zaman yaşarız ancak önünü arkasını düşünmeden
     Bu hayatın bize getireceklerini...

     En iyisi sen şimdi git sevgili !
     En iyisi beni sev öyle gel .
     Arkanda durup belini sıkıca kavrayabileceğim gün gel !
     Gözlerini kapattığında sevgimin sıcaklığından ve
     Güvenimin sonsuzluğundan başka bir şey düşünmeyeceğin gün gel!

     Şimdi git !
     Beni sev öyle gel .

     Mavi bir kelebek gibi
     Umut ve ışık saçarak
     Uçarak, koşarak ...

     Fazla bekletme olur mu sevgili ...
     İçimdeki umut çiçekleri solmadan
     Güneşler sönmeden
     Çocuklar evlerine dönmeden
     Sonbahara kalmadan
     Yeniden , yepyeni gel bana !
     Son bir bakışla , son bir 'doğuş'la gel...
     Hiç batmamaya söz ver öyle gel...


30.04.2012

27 Nisan 2012 Cuma

Bırak yarım kalsın ..!




     Önsözü yazılmamış bir kitabın rastgele açılmış sayfaları gibi habersiz girdik hayatlarımıza... İlk sayfalarda ne yazdığını hiç merak etmeden yarıda kalmışçasına heyecanla okumaya başladık, sımsıkı sarıldık; gece yarılarına, güneş doğuşlarına kadar bırakamadık 'ellerimizi'... Şimdi komik geliyor "Acaba saçmalamış mıyız?" diye geçiriyorum içimden bu düşünceleri ; geçmek bilmeyen takılmış bir plak gibi sürekli aynı şeyi tekrar tekrar hatırlatan sözlerinle beraber...

     Neler var ki içinde; neler kalmış ki içimizde ..? Gücümüz var mı " Kapandı, bitti, gitti !" diye kendimizi kandırdığımız; kapanmaya hiç ama hiç yüz tutmayan yaşanmışlıkları yada yaşanamamışlıkları yeniden irdelemeye..?

     Hadi gel boşverelim, kandıralım kendimizi bir kez de bizim için; ne kaybederiz ki, sanki ne kazandık ki, hiç yaptık mı muhasebesini..? Tuttu mu hesaplar, hep açık vermedi mi, giden hep bizden gitmedi mi, alacaklı kalan hep biz değildik mi..?

     Ne bir çizelgeye ne de bir kalıba uydu böldüğümüz, çarptığımız, topladığımız ya da eksilttiğimiz hayatlar... Bölen de, bölünen de, kalan da hep biz olmadık mı ..?

     O zaman niye bu hesaplar, niye bu tablolar ..? Yazdık alt alta ama hiç sağlama vermedi bu yanılgılar... Hesabı bir kaçırdık, tutamadık, tutturamadık, yolumuzu doğruya vardıramadık, çabaladık, olduramadık ...

     Hadi gel boşverelim, güldürelim yüzlerimizi; dikelim gözlerimizi boşluğa,uzağa, hani o hiç gelmeyecek olana... Yine, hep, ona içelim; ona doğru uçalım, kanatlanalım...

     Hadi gel dostum bu gece ona gidelim, diyeceklerimizi diyelim... Kovsun bizi kapısından ne farkeder " Ben burdayım. " diyelim... Sonra ekleyelim;

     - "Bitecekse bitsin, gelecekse sonu gelsin... Ama sen yine de bitirme, elinden bırakıp bir kenara iliştirme; bitmesin bu hikaye, açık bırak sayfaları rastgele... Belki bir gün yine süzdürürüz bakışlarımızın hüzünlü edasını adının ne olduğu hiç önemli olmayan bu yarım kalmış hikayede..."




28.04.2012-00.24

21 Nisan 2012 Cumartesi

Seni yarın sevmeyeceğim ..!



     Düşbazım ... Kelimelerimin sahibi cambazım ... Sana sesleniyorum , beni duyabilme ihtimaline hiç heveslenmeden hatta içten içe istemeden ...

     Ama yazacak benim kalemim , akıtacak her gece birkaç damla ... Açılacak içim , dağılacak bulutlar ; sen istediğin kadarını anla ... İstediğin kadarını al ; istersen de burun kıvır , göz ucu bir bakış , dudak kenarı bir gülüş at ve çevir başını ötelere ...  Böyle daha güzelsin ... Sakın gelme !

     Sana da acımıyorum ; anlatmak istediklerini anlamıyorum duymak istemiyorum ... Söylemek istediklerini zaten biliyorum ... Sen bilmiyorsun belki ama "biz" diye bir şey var şu yaşamaya çabaladığımız hayatta ve seninle ben yani "biz" aynı frekansı yakalayıp sırt sırta dönmeyi tercih etmiş iki yabancıyız şimdi ... Herkese yabancı duygularımız bilmiş ve tanımış birbirlerini de bizden habersiz paylaşmışlar gerçekleşemeyen isteklerini ... Ve bilmişler birbirlerinin hallerinden ... Bizden önce elele tutuşmuşlar çıkmışlar bilmedikleri sonu olmayan bir yola ... Koyuverdim gitti ... En fazla nereye kadar giderler ki ... En fazla nereye ?

     Sen de hiç telaşlanma , endişelere korkulara kapılma ... Hiçbir şeyi beceremeyeceğiz ... Emin ol , güven bana ...

     Sana da yazık olsun ... Gelmedin ya ; istesen de geleme ..! Yoluna duvarlar çıksın ; aşama ..! Gücün yetmesin bir adım daha yaklaşmaya ..! Kal oralarda , dipsiz kuyularda ..! Uzattığım eli tutmadın ya ; başka ellerden tutama ..! Gelmediğin yerlerde kal hiçbir yere de gideme ... Hiç kimseyi de seveme ..!

     Yazıyorum , yazacağım çünkü yazdıkça seni içimden atacağım ...

     Bana beklememeyi öğrettin ya , sen de hiç gelmeyecek olanları bekleyerek öğren boynu bükük kalmaları...

     Biliyor musun günler sonra yüzümde acı da olsa bir gülümseme ...

     Çaresizlikler içinden kendime bir çare buldum ve sıkıca sarıldım koluna yüreğinden sımsıkı tuttum ...

     Şimdilik kimseye söylemedim ama yazmakta bir sakınca görmüyorum ...

     Seni yarın sevmeyeceğim ...

     Sana da hiç kıyamıyorum ; hoşçakal sevdiğim ben gidiyorum ...

     Sana da acımıyorum ; bu gece son defa seni seviyorum ...

22.04.2012 00.09




20 Nisan 2012 Cuma

Bence sonu gelmeli...




     Seni düşünüyor olmanın acı verdiği zamanlarda anladım.. Ve kıskanmaya başladığımda ; seninle paylaşamadığım zamanları ,  gülüşünü ortaya koyarak harcadığın kalabalık masalarda o insanları...

     Bence sonu geldi.. Elimden bu kadarı gelebildi .. Daha fazlası ..? Muhakkak ki mümkündü fakat benim çapıma fazla geldi.Bu bile beni benden etmeye yetti...

     Sevinçli ve telaşlı kurarken yarım yamalak hayalleri ; içimi eriten yada burkan acı bir tat almaya başladığımda sezmeye başlamıştım bu nihayeti ... Kusura bakma sevgili , sevemedim onlar gibi.. Gücüm bitti , umudum bitti , yüreğim bitti .. Ve bitkinim şimdi ... Asırlık çınar ağaçları gibi ... Heybetli ve ihtişamlı görünüşlerinin ardında içlerini kemiren bir kurt gibi ... Mağrur durmaya çalışırken kaybettim gözyaşlarımı , akıttım içime , hayallerim boğuldu , kurtarma çabam yok oldu ...  Kurduğum hayallerde ellerini tutarak yürüdüğüm o yollarda yalnız olduğum gerçeği beni büsbütün mahvetti ...

     Uzaklara bakıp alamazken gözlerimi ; bu umursamaz tavırların faturası yakınlardaki her şeyeydi ... Belki bağlamazdı kimseyi ama bilirdim ağlamazdı kimse benim gibi ... Ağlayamazdım daha da nefret etmemek için , tutardım kendimi , dudaklarımı kemiririrdim içimi kemiren üç başlı ejderhayla yarıştırıp kendimi ...

     Söylesene aptal aşık bildin mi sen bunları hiç ..? Gördün mü bir gün yüzümdeki hüzn-ü matemi ..? Sildin mi gözlerimden dökülen hayal kırıklarımı ..? Uzattın mı ellerini uzak yollara saplanıp kalan bakışlarıma ..?

     Dur sen söyleme ! Çünkü ben bilirim uyuduğun uykudan henüz gün yüzüne çıkamadığını ve bilirim henüz güneşin gözlerini kamaştırmadığını ...

     Senden tek bir isteğim bile yok ki hiç olmamıştı "ara sıra yüreğime dokunmanı " istemekten başka ; hoş onu da beceremedin ya ...

     Ve diyorum ya ; bence sonu geldi ...

    Bence sonu gelmeli ...

     Dilim varmıyor yüreğim kanmıyor ama bence sen de görmelisin ...

     Umutları batmış gözlerimdeki o uğursuz biçemleri ...

     Her gece yudum yudum yaşam sevincimi içenleri ...

     Her mevsim yüreğimden habersiz göçenleri ....

     Ve kendini kendi elleriyle kalbime gömenleri ...

     Bence sonu geldi ...

     Bence sonu gelmeli ....

     Bana inanmazsan sevgili ,

     Gör ve duy içinden geçenleri .....


Tarih : 21.04.2012 01.11

12 Nisan 2012 Perşembe

Aptallık işte ...Ya da her neyse...




     Neden bu kadar aptalım ben de bilmiyorum... Neden her olayda sadece iyi yanları düşünüp kötü yanları anında bertaraf ediyorum bilmiyorum.. Neden sadece iyi niyetler olabileceği düşüncesi beni alıp götürüyor bilmiyorum..Neden bu kadar kolay kanabiliyorum onu da .. Ayrıca hatalardan,yanlışlardan,kötülüklerden neden ders almıyorum onu da..Gözümün içine kadar girmişken hayatın çirkinliği ben neden ufacık bir güzelliğe saplanıp kalmışım onu da .. Neden hep yüzümü güneşe dönme çabam , neden karanlıklardan ibret almam.. Gibi yüzlerce soru,sorular,cevapsız aptal sorular..

     Aslında hiç mi hiç merak etmiyorum cevapları ..Merak edecek olsam çoktan bunların üzerine düşünüp en az birine cevap bulurdum mantıklı da olurdu ona uyup yolumu bulurdum .. Belki .. İhtimalleri de düşünmek istemiyorum.. Ders de çıkarmak istemiyorum..Bir şeyleri merak edip cevaplar da bulmak istemiyorum aslında ben..

     Ama gel gör ki ; aptallık işte.. Ya da her neyse .. Gözlerim güneşin parlak ışıklarında kamaşıp kalmışken göremez başkaca şeyleri.. Duyamaz oyunun hilelerini .. İnsanların karanlık yüzlerini .. Sevgisiz kalplerini .. Hissiz ve duygusuz bedenlerini fark edemez..

     Belki de bu iyi bir özelliktir.. Belki ..  Ama neden bu kadar canımı acıtıyor ki ..  Gülen bir yüzden başka bir şey değil insanlara yansıttığım ama bir yerde bir şekilde yanlış anlaşılıyorum demek ki .. Aptal oluyorum; düzelemiyorum ..

     Sonra da bu kambur ve çirkin düşünceler söz birliği etmişçesine beynime hücum ediyor zihnimin dalgalarında her şeyle alay edip  zafer kahkaları atarak müziksiz ve sözsüz ve sonu gelmeyecek bir şekilde dans ediyorlar.. Kovuyorum gitmiyorlar.. Her defasında yüzüme , gözlerimin ta içine bakarak benimle alay ediyorlar " Aptalsıın, aptalsııın " diyorlar..

     Onlara kızmak da anlamsız aslında çünkü zaten ben de öyle düşnüyorum ve tüm acizliğimle , elimden başkaca bir şey gelmeyişle kabulleniyorum , kabul ediyorum..

     Ben aptalım , evet biliyorum .. O kadar kötü yanları görmüyorum ki aptal oluşumla bile yeri geliyor gurur duyuyorum .. Bu bile nasıl da aptalca..

     Aptal oluşumla beraber , aptalca bir şekilde  ; sanırım seni seviyorum ...


Tarih : Aptalca hissettiğim zamanların birinde..

1 Nisan 2012 Pazar

Sensizlik Depresyonunda Ruhun Kanat Çırpışları



     Hakkında hiçbir şey bilmemezliğimden besleniyorum .. Beni güçlü kılmasının yanı sıra daha bir insan oluyorum .. Tüm duyguları bir arada yaşayarak kendime şaşırarak geçiyor tüm vaktim .. Ve hayatım .. İsterse sonsuza kadar sürsün .. İstersen hiç tanışmayalım .. Diyorum ya , büyütüyorsun zaten beni bu da bana yetiyor .. Sanki " Tamam bu kadar yetti hadi çık gel !" desem koşup geleceksin .. Bak biraz önce gözlerimden akan yaşlar yerine şimdi bu düşünce beni güldürüyor ve ben yine şaşırıyorum tüm zıtlıkları ruhuma nasıl bir yetenekle yerleştirebildiğini düşünürken ..

     Sahi nedir bu ? "Büyümek" denilen olgu mu yoksa "Olgunlaşmak" denilen safha mı ? Düşünüyorum ,  -birçok gerekli gereksiz düşünceler- soruyorum , cevaplıyorum , yanıtsız kalıyorum , susuyorum , bağırıyorum , korkuyorum ; zıtlıklarımla bir demlik çay demleyip çözümsüzlüklerimi yudumluyorum sonra da üstüne üstlük yetmezmiş gibi bir dal sigara yakıp seni içime çekiyorum .. Seni unutması için zihnime bir an bile izin vermiyor ,  senli hayaller kurmayı hiç ama hiç ertelemiyorum ..

     Ne yapayım işte ..? Sen yokken ben böyle yaşıyorum ancak böyle nefes alabiliyorum .. Sen buna ne dersen de ben bunu "Sensizlik Depresyonunda Ruhun Kanat Çırpışları" olarak adlandırıyorum ... Aslında biliyorum insanlar bu durum için farklı bir yaklaşımla argo bir terim kullanıyorlar .. Ama ben bunu hiç tasvip etmiyorum :)

     Onlar bilmez ki .. Kime ne diyebilirim ki .. Sana bile duyuramıyorken sesimi kime neyin açıklamasını yapabilirim ki .. Açıkçası hiç de gerek duymuyorum .. Ama şu var ki benim yaptığım gibi herkes de benim ne yaptığımla ilgilenmese işim daha kolaylaşacak .. Sensizlik takviminden bir yaprak daha koparırken ruhumun nasıl ezildiğini izleyen meraklı gözlerden bıktım çünkü ..  

     Aslında ben onların ezilmişliğine bakarak onlara acıyorum da onlar kendi dünyalarında beni çekiştirip dururken farkına bile varamıyorlar küçülmüşlüklerinin .. Onlar merakla ağzımdan bir tek
kelime çıkacak diye beklerken ben ketumluğumla alaya alıyorum onları...
    
     "Sana bir şey soracağım .." diye geliyorlar yanıma ,  sorularını arka arkaya diziyorlar önüme ,  sonra da hak etmişliklerine inandırıp kendilerini benden kendilerini tatmin edecek cevaplar bekliyorlar ben de sadece dudağımın kenarında çakılı kalan yarım bir gülüşle bakıyorum suratlarına .. Ama onlar anlamıyorlar ne demek istediğimi ..

     Sorup duruyorlar , bıkmadan , günlerce , gecelerce ... Çok yoruldum inan çokça yoruldum ... Kendimce cevaplar ararken , bu karanlık dehlizlerde yolumu karanlık sokaklara sapar buluyorum ... Tutup geri çeviriyorum önüne duruyorum .. Çok zorlanıyorum sevgili çokça tökezliyorum ... Her defasında senin kapına yöneliyorum , kendimi sana giden yoldan son anda çeviriyorum ama yapamıyorum işte.. 

     Hadi bir kere de ben sormadan söyle ..! 

     Hem şu insanlara verecek bir cevap olsun hem de kendi içine dönen bu sarmal yoldan beni çekip alacak kadar sahici ve ikna edici ... 

     Hadi bir kere de ben susmadan anlat ..!

     Tabi ki her zamanki gibi susma hakkını sonuna kadar kullanabilirsin  ama sen yine de bir solukta kısa ve net cevapla benim cevap bulamadığım insanların cevap beklediği ağırlığıyla omuzlarımı düşüren yüreğime çöreklenen şu katran karası soruyu ..


    Ben burada sana bunları yazarken ; sen nerede neler yaşıyorsun ...???


Tarih : 02.04.2012

25 Mart 2012 Pazar

Seni Sevmeme İzin Vermediğin İçin Çok Teşekkür Ederim ..!






     Ve tut(a)madığın için ellerimden ... Ve gör(e)mediğin için ... Sadece bakmakla yetindiğin ve adım at(a)madığın için de ... Korktuğun ve cesaret etmediğin ve çaba sarfetmediğin için ... Gözlerini aç(a)madığın için ... Sesimi duy(a)madığın ve hatta konuşmama izin vermediğin için ... Ve daha birçokları için ... Teşekkürü bir borç bilirim ...

     Ve insanlar en iyi yaptıkları şey için kendileriyle gurur duyarlar ... Korudukları mesafeler için ... Bundan biraz havadadır burunları ve fark etmeden akılları ... Oysaki bu en kolay olanı ... Sen atabiliyor musun kendini ateşe ; sen yoklukta varolabilmek için varlıkta yok olmayı becerebiliyor musun ondan haber ver ..!

     Nacizane , herkes gibi bir kalbim ve çok rahat bir vicdanım var ... Ama o yüreğin mangal gibi olduğunu söylemeyerekten mütevaziliğe de sığınmak anlamsız ... Neden mi ..? Zaten bunu söylesem bile anlayabilecek ne tek bir kişi var ne de bunu gizlemek bana bir şey kazandırıyor ... Aksine , giden hep benden gidiyor ... Tıpkı senin bir uğrayıp geçtiğin bu oda gibi ... Ama dönme zaten seni misafir etmek can acıtıyor ; beraber paylaşmadıktan sonra .. Gelme zaten ..!

     Zaten açıkçası ben de seni sevmek istememiştim ..! Hiç de gerek yoktu zaten ..! Ne gerek var ki şimdi kendi halinde atan bir kalbe yeni bir iş çıkarmaya ... Ne gerek var ki monoton ve spontane bir hayatta yeni heyecanlara ... Ne de güzel alışmıştım siyahlara ... Ne gerek var ki maviler kuşanmaya ... Hissiz , duygusuz ve anlamsız bir şekilde boşluğa bakmaya alışan gözlerime pırıltılar getirmenin ne gereği var ... Tüm bunlara mantıklı bir açıklamayı sen dahi getiremedikten sonra ne gerek var ki ateşlerde yanmaya ...

     Zaten ben de seni sevmeyecektim ... Zaten hiç de kapılmadım cezbine ... Hem kelimelerin o kadar da anlamlı ve samimi değil ... Hem hiç de güzel gülmüyorsun ... Ayrıca çok da sıradan birisin ... Ayrıca herkes kadar duygusuz ...

     Diyeceğim şu ki sana ve tüm 'aşk'lara ... Ben sizi zaten sevmezdim zaten sevemezdim ... Eğer siz de kalbimdeki o pamuk ipliğine dokunmasaydınız ... Bakışımın en masumane fotoğrafını çekip en güzel yere asmasaydınız ... Dünyada bizden başka hiç kimse yokmuş gibi cankulağıyla beni dinlemeseydiniz ... Ve bu kadar içten - kalbinizin içini gösterecek kadar - olmasaydınız ... Ve güzelliğinizle kalbimi ürpertip onu eritmeseydiniz ... Eğer siz de bu dünyadaki geri kalan insanlar gibi olsaydınız ... Zaten ben sizi sevmezdim zaten sevemezdim ...

     Zaten seni de sevmeyecektim ki ..! Tamam kabul ..! Sever gibi mi yapmışım ..? Belki evet ... Ama anlatamıyorum ... Kelimeler boğazıma diziliyor ellerim donuyor kanım çekiliyor ... Sen anla da işimi biraz daha kolaylaştır ... Diyorum ki ; seni zaten sevmeyecektim ... Seni sevmeme izin vermediğin için çok teşekkür ederim ..!



Tarih : Zamansız ..!

21 Mart 2012 Çarşamba

Hep Aklımda Tututyorum Seni ..!




    " Hadi çık gel ; inandır beni yeniden aşka ! " Bekliyorum , böyle diye diye ... Ellerimi ceplerime bile sokmuyorum , tutmak istediğinde ortada öylece seni bekler bulasın diye ... Toparlamıyorum , dağınık her şey ...

     Günlerdir uyumuyorum , gözlerim kapanmaya beş kalada durmuş ; bir ufuk çizgisinde güneşini batırmamaya uğraşan gökyüzü misali ; uyursam geldiğini göremem fark ettirmeden hepten gidersin diye ...

     Nefeslerim kaçamak , onları bile tüketmekten çekiniyorum ; sen gelirsen görecek çok günümüz olacak ya , belki bir yerde sana nefes olacağım , harcayamam sen istersin diye ...

     Biliyor musun , kimse benimle konuşmuyor ! Arkamdan konuşuyorlar görüyorum , bazen de fısıltılarını duyuyorum . Ne dediklerini anlayamıyorum ama yarı dua eder gibi konuşmalar ; yarı da " Ah vah ! " eder gibi sesler duyuyorum ... Ama onları ve ne konuştuklarını anlamak için bir çaba harcamıyorum . Ben aklımda ve kalbimde ve zihnimde sadece sana ait olan şeyleri tutuyorum . Öyle ki bir an bile seni aklımdan çıkaracak olsam , beni hepten unutacakmışsın hiçbir zaman da geri dönmeyecekmişsin gibi geliyor ... Bu düşünce beni ürpertiyor ve beni bir an böyle şeyler düşündürüyorlar diye hepten kızıyorum şu insanlara ..!

     Neden bırakmıyorlar ki bizi kendi halimize ?

     Aşk yalnızca yan yanayken mi yaşanır ..? Yanımda olmasan da ben aşkını yaşıyorum ve yaşatıyorum içimde , büyütüyorum , yeşertiyorum ... Onlar nereden bilecekler ki ..? Zaten ben de konuşmuyorum kimseyle ! Senin yolunda harcamadıktan sonra ne önemi var ki harfleri yan yana getirmenin ..?

     Dünyanın bu kadar değersiz , bu şehrin bu kadar boş olduğunu yeni fark ediyorum ...

     Gözlerim senden başkasına körmüş ; bir gün bir yerde seni görmüş ; ve senden başka her şey benim için ölmüş ...

     İçten içe ölür ya insan ... İşten şimdi de ben böyle ölüyorum ! Tamamen hissizleştim ama öldüğümü anlayabiliyorum . Ölmek korkutmuyor da ; sen gelmeden öleceğim hissi damarlarımdaki bütün kanı çekiyor , beni ölüme bir adım daha yaklaştırıyor ...

     Sen gideli çok olmuş sevgili ! Saatim bile durmuş , duvardaki takvimden yaprak koparmayalı çok aylar olmuş ...

     Ama ben , sensizliğin üzerinden çok zaman geçtiğini günlerle hesaplamıyorum . Bunlar bana ölçü değil , hiçbir şey yokluğuna denk değil ... Ben , gözümün önünden kaybolmaya başlayan siluetin ve zihnime çizdiğim resminin silikleşmesinden anlıyorum çok zaman geçtiğini ... Öyle ki , kokun dipdiri durmasa yanımda beynim kandıracak beni , bir zamanlar çok sevdiğimi seni ... Unutturacak ..!

     Ama ben , hep aklımda tutuyorum seni ..! Bir an bile çıkarmıyorum aklımdan ... " Dur ! " diyorum "Dur ! " " Bekle ..! " "Bak bu Cennet koku var ya ; bu kokunun sahibi gelecek ; ben bekliyorum sen de az daha bekle... Gelecek ! " diyorum " Gelecek ... Az kaldı gelecek ... Gelecek ve beni yeniden aşka inandıracak ... Ya gelecek ya da beni yanına aldıracak ... Az daha bekle gözlerim ... Gelecek ..! "


21.03.2012

Mavi su kuşu ...





     Her güzel şey , beni yalancı çıkardı !

     Güneşin altın ışıkları altındaki şu bahar dalında aşk şarkıları söyleyen mavi su kuşu gibi ...

  
     Hem güneş ... Hem ışık ... Hem bahar ... Hem aşk ... Hem şarkı ... Hem mavi ... Hem de kuş ...

     Hepsi beni yalancı çıkardı !

     Ortada ne güneş varmış ne bir ışık ; ne bahar kalmış ne de aşk ; şarkı çoktan bitmiş , maviler solmuş , mavi su kuşu bile yüz yıllık bir uykunun yolunu tutmuş ...

     Oysaki seninle yan yana oturmuş beraber dinlemiştik mavi su kuşunun şarkısını ... Ve bizim için söylediğine inandırmıştık kendimizi ...

     Bakıyorum şimdi ; orta yerde öylece şaşkın ve korkulu ... "Hepsi , hepsi burdaydı !" diyorum kendi kendime ... Dönüyorum olduğum yerde , bir daha bakıyorum ; gözlerimi bir kez daha kırptığımda her şeyi yerli yerinde bulacağım diye bir kez daha ... Ama olmuyor ..!

     Ne güneş altın ışıklarını saçıyor ne şu kupkuru dal çiçek açıyor ne de rengi maviden siyaha dönüşmüş su kuşu şarkı söylüyor ... Başımı gökyüzünden aşağı indiriyorum ...

     Sonra ellerime bakıyorum , her ikisine de ... Ellerimde ellerin yok ..! Başımı çeviriyorum , yanımda sen yoksun ..!

     Ve o an anlıyorum !

     Dünyama güneşleri doğuranın sen olduğunu , kupkuru dallara çiçek açtıranın , kuşlara bizim için aşk şarkıları söyletenin sen olduğunu ...

     O an anlıyorum ..!



21.03.2012

Ya Gelmezsen Eğer..?




     Bugün günlerden sensizliğin ertesi , yürek yarası , umut yarısı ... Yıldızları çalınmış gökyüzü , kanadı kırık hayal ortası , sesini yitirmiş hicaz makamı bir şarkı...

     Bugün zehir , bugün ziyan ... Sütten kesilmiş bebek masumluğu , pencereleri gazete kaplı dört duvar ...

     Bekliyorum ... Bekliyorum ... Gelmiyorsun ... Gelmeye meyletmiyorsun ... Başını çevirip göz ucu bir bakış bile atmıyorsun ... Bugün öylesine uzak , öylesine dokunulması imkansız ... Bugün lanet olası , bugün kahrolası ...

     Sesleniyorum ... Duymuyorsun ... Kulağında bir başkasının şarkısı , zihninde bir başkasının dansı ...

     Biliyor musun nasıl avutuyorum kendimi ..? Ne önü ne arkası var bu umut kırıntılarının ... Sadece sana ait olduğu için güzel beklemek ... "Seni beklemek..." Bunu da toparlayıp götüremezsin ya hayatımdan... Hayatım ki zindan karası ...

     Umut etmeyi , hayal kurmayı bırakalı çok oldu mutluluğuma dair ... Ki kimse bilemez hayal kurmayı bırakmanın ne demek olduğunu ... Bu ; denizin ortasında , yüzme bilmeyen birinin tutunduğu tahta parçasını bırakmakla eş , bu ; güneşi yutmuş kör ve dipsiz bir gece kadar kalleş ...

     Elimde olan sadece , gelsen de gelmesen de önemsemediğim sana ait olan beklemek ve gözlerimde kalan yorgun bir fer ha söndü ha sönecek ...

     Vazgeçtim zaten sonu mutlu biten aşk romanları yazmaktan hem zaten mutlu sonlar yalnızca romanlarda mümkün olurdu ...

     Vazgeçtim zaten şarkılar söylemekten ; aslında müzik de yok notalar bir aldatmaca...

     Bak duyuyor musun ..? Var olan tek şey kulakları sağır eden bir sessizlik ...

     Bak , şarkı şiir filan yok hepsi birer uydurmaca ...

     Aslında tüm bunlar kendimi kandırmaca ...

     Sen yoksun ya , sen gitmişsin ya ... Her güzel şey de senin bavuluna doluşup terk etmiş beni seninle beraber  ... Senin adımlarınla uzaklaşmışlar bir gecenin sabaha karşısında ...

     Hayallerim yok , umutlarım tükenmiş , şarkılarım , şiirlerim hatta mutlu aşk romanlarımın mutlu sonları , mutlu kavuşmaları ; hiç , hiçbir şey yok ..! İstanbul'un mavi gözleri bile yok ..! Tüm maviler umutlarımla tükenmiş ; yeniden varolma ihtimali bile yok ..!

     Anlıyor musun..? Nefesim bile yok ... Kalp atışım , nabzım , alnımın ateşi , gamzem , gülüşüm ; sesim bile , sözlerim bile , seslenişim bile ; hiçbir şeyim yok..!

     Onlar da terk etmişler seninle beraber ...

     Sen her şeyimmişsin , sen olmayınca ben hiçbir şeymişim meğer ...

     Seni beklemek her şeye değer ...

     Seni beklemek güzel de ... Ya gelmezsen eğer ..?



21.03.2012

20 Mart 2012 Salı

Bir Gün Gelir...





     Bir gün gelir ; karanlıklar aydınlığa çıkar , yokuşlar düze iner , kışlar çiçek açar...

     Bir gün gelir ; kuşlar dalında en güzel şarkılarını senin için söyler...

     Bir gün gelir ; güneş gözlerine doğar , kalbini ısıtır...

     Bir gün gelir ; kulakların en güzel melodileri dinler...

     Bir gün gelir ; ruhun dans eder Arş-ı Ala'da tüm görkemi ve güzelliğiyle...

     Bir gün gelir ; kıskanır seni denizin mavisi , kıskanır umudunun mavisini , sana daha çok yakışmış diye...

     Bir gün gelir ; tabiat okur seni yaprak yaprak , güneşi geç doğan her sabaha inat okuduğun kitaplar gibi...

     Bir gün gelir ; gamze gamze gülersin en asık suratlıya...

     Bir gün gelir ; eşlik edersin incecik ruhlu kelebeklere...

     Bir gün gelir ; takılırsın bir uçurtmanın kuyruğuna...

     Bir gün gelir ; atarsın kendini toprağa tüm çıplaklığınla...

     Bir gün gelir ; öpüşürsün rüzgarla , savrulursun başak sarılarına , nisan yağmurlarına...

     Bir gün gelir ; söylersin en güzel şarkını bağıra bağıra...

     Bir gün gelir ; yıkarsın saçlarını en çağlayan şelalerde...

     Bir gün gelir ; içersin en soğuk suyu Ağustos'un sıcağında...

     Bir gün gelir ; bir çocuk sana seslenir , sen ona "kızım" dersin...

     Bir gün gelir ; özgürlük ensende , gözünün önünde hatta içinde hissettirir sana kendisini...

     Bir gün gelir ; inan bana bir gün gelir..!


     Sana düşen o "bir gün " geldiğinde , bir savaş kahramanı gibi dimdik ayakta durmak ve "ben tüm bunları bir bir hak etmiştim ..!" demek !

     Sana düşen o "bir gün" geldiğinde , savaşını kaybetmemiş olmak..!

     Çünkü ; inan bana , muhakkak "bir gün" gelir..:))


01.03.2012

   

Bir Dua...



     Doğrudayken "doğru"yu bilmek kolay da ; yanlıştayken "yanlış"ı bilmek , kendini bilebilmek zor yada derin bir anlayış gerektiriyor... (Sen anlayışımızı genişlet Ya Rabb'i..!)

     Şimdi süslesem kelimelerimi , birbirinden güzel ve ışıltılı dizeleri döksen satırlara ne fayda..? Kelamlar tükendi , bitti "Kelimelerin Sahibi"nin karşısında...

     Hep şikayet etsek de , halimiz O'na ayanken ; ne denilebilir , ne söylenebilir..? Hiç bu kadar aciz hissettik mi kendimizi..? En aciz durumumuzda el açıp "Yetiş Ya Rabb'i..! dedik de , O'nun karşısındaki acizliğimizden kime kaçabildir..? (Haşa..!)

     Diyorum ki ; hırçın dalgaların duvarı dövdüğü gibi kabaran şu gönlün içindekileri dökeyim bir bir... Diyeyim ; " Rabb'im ; benim..! Aciz kulun..! Seni hakkıyla bilemeyen , sana gerektiği gibi kul olamayan... Her darda kaldığında kapında yalvaran aciz kulun..! Sana kul olmaya layık olamayan... Günahlara batmış , kalbi kararmış , nefsi kabarmış o nankör kulun..!

     Sen acizliğimize ver , bizi kapından elimiz boş gönderme , lütfunla şereflendir... Eksiklerimizi tamamla... Senin lütfun olmadan biz hiçbir işimizi tamamlayamıyoruz , evla edemiyoruz... Sen bizim kalbimizde olanı elbetteki en iyi şekilde bilirsin ... Sen kalbimizdekileri hakkımızda hayırlı eyle Ya Rabb'im... "

     Diyorum da... Ve biliyorum... O Güzeller Güzeli , O Merhametliler Merhametlisi , O Kerim olan Allah duyuyor... Ve biliyorum böyle diyen bir kulunu eli boş çevirmez... Dilediğinin daha güzelini ihsan eder de ; bu şaşkın kul onun da kıymetini bilemez...

     Rabbim ; Sen , Seni hakkıyla bilmemizi nasip eyle..! Amin


01.03.2012

Nerdesin Cancağızım ..?



     Belki anlamazsın belki de zor gelir. Daha ilk günden o kadar iyi gelmiştin ki bana... Keşke inanmamayı seçseymişim..! Hani seslenmiştin ya ; "Bu adam gerçek..!" diye..İnandırmak istemiştin ya hani... Keşke bıraksaymışsın öylece kalsaymış , ne zamana ne de mekana ait olmadan ... Nerdesin şimdi cancağızım nerdesin..?

     Neden korktun ki ... Kalemin aşkı yazarken , sevginin en güzel hallerini süslerken hayallerin neden korkarsın sevdaya düşmekten..? Hiç korkulur mu..? Ne pahasına olursa olsun , uzak durulur mu hiç ..? Sana hiç yakışır mı ayrıca..? Ben hiç yakıştıramadım bu hali... Ben mi anlatayım sana ..? "Korkulmaz , kaçılmaz , tam aksine , at kendini yangının ortasına ; ne varsa orda var  !" diye...

     Hem dilinden "aşk" düşmez , hem kalemin aşkı yazar , hem insanlara aşkı anlatırsın hem de "Aşktan korkarım ben..!" dersin... Söylesene , sen hangisisin cancağızım..? Sen nasıl öğrendin uzak durabilmeyi..? Kalbine nasıl öğrettin..? Sen çok mu güçlüsün..? Ben hiç o kadar güçlü olamadım! Bundan mı hep kaybettim..?

     Nerdesin cancağızım..? Bende sana ait bir şeyler var... Almadan gitmeye meyletmişsin ; yazık değil mi..?

     Nerdesin cancağızım..?

     Gel sana aşkı anlatacağım...

     Dokunmadan yanmaktır aşk..! Ancak böylelikle "var"olursun... Oysa sen "yok"olmak korkusuyla aşktan uzak durursun... Bilesin ki bu değil doğru olan..! Ancak "yok"olmakla vücut bulursun... Yanmak , yok olmak güzeldir , nefestir... Korkmayasın sakın...

     Hem sana da o kadar yakışır ki ... Bunu anlatmaya benim kelimelerim yetmez..!

     -Sözüm burda biter-

     (İyi uykular cancağızım , seni çok özledim...)

     Tarih :  Yoksun işte ne önemi var ki..?

Diyorum ki ; kor-ku-yo-rum ..!





     Hep korktum bir şeylerden. En çok da kaybetmekten...

     Yalnız kalmaktan , başarısız olmaktan , yanlış anlaşılmaktan...

     Oysaki insan tüm bunlara da ihtiyaç duyuyormuş. Hem eldekinin kıymetini anlamak için hem de tüm bu olumsuzluklarla başa çıkabilmeyi öğrenmek için...

     İnsanın hep güzele meyletmesinin sebebi ; Enel - Hak'ta ruhlarımız yaratıldığında Allah'tan olan "Nur"un ruhlarımıza yansımasıymış... En Güzel'in Nur'undan , yaratılmışların en güzeline ne yüce bir hediye...

     Hiç kazanamamış olanla ; kazanıp yitirmiş olan arasında hiç fark var mıdır sence ? Nihayetinde ikisinin de elinde olan aynı şeydir ; yani hiçbir şey...

     Ya sen..? Hangisi olmayı seçerdin..? Hiç kazanamayıp gittiğinde de üzülmeyeceğin bir durumda olmayı mı yoksa sonunda kaybetmiş olsan da bir zamanlar sana verdiği mutluluğu yada hazzı yaşamış olmayı mı?

     En Güzel'in peşinden gidiyorum ben , yaratılış şeklimizden dolayı... Cesaret edip , sonunda kaybedecek dahi olsam cazibesine kapılmayı ve nihayetli bile olsa onun toprağında ayak izlerimi bırakmayı istiyorum.

     Yüreğinin aydınlığını dışa vuran , ışığını sızdıran çatlaklardan dünyasına girdim , evrenini gördüm ve ayak izlerimi bıraktım. Orta yerde öylece durup bakınıyorum...

     Ve ben yine korkuyorum... En çok korktuğumdan , yani kaybetmekten... Kendime çareler arıyorum , yollar düşünüyorum...

     Ruhumun o güzel yüreğe meyletmesi yaratılışımdan... Ve yaratıldığı zamandaki nurunu , ışığını koruyan başka bir ruhun cezbine kapılması da bundan...

     Yavaş , ağır ve sessizce yürümek istiyorum her yolu aydınlığa çıkan yollarında... Hiçbir detayı atlamadan ve hakkını vererek bilmek istiyorum kendi ellerinle kurduğun dünyanı...

     O kadar güzel ki , şimdiye kadar hayalini kurduğum ve kendi dünyamda yaşamasına izin verdiğim güzellikleri bile kıskandırır. Kendi nazarımdan ilk defa korkuyorum..! ve bakmaya kıyamıyorum... Gördüğün gibi hep korkuyorum..!

     Yaşanacak ne varsa hepsini ağır ağır , söylenecek ne varsa hepsini sessiz , gizli ve yavaş yavaş... Yaşamak istiyorum... Seni çabucak bilmek ve öğrenmek istemiyorum... Bitmesin istiyorum... Paylaşacaklarımız sonsuza kadar sürsün hatta ömrümüzün nihayete ereceği son demlerinde dahi senden yeni bir şey daha duymak istiyorum...

     Sormuyorum merak ettiklerimi , sanıyorum ki zamanı geldiğinde sen zaten paylaşırsın. Hatta kendimce bir oyun oynuyorum , kendimce sorularıma birçok cevap düşünüp doğru olanı kestirmeye çalışıyorum... Zamanı geldiğinde senin ifşa ettiklerinle sağlamasını yapıp doğru olana ne kadar yaklaştığımı görmek istiyorum :)

     Bakma sen güldüğüme , bakma kelimelerimin çokluğuna , yüreğimden gelen uğultular bunlar aslında ... Sen bir tek sözüme kulak as..!

     Diyorum ki ; "Korkuyorum!"

     Derin diye düşündüğüm denizin sığ bir göl çıkmasından...

     Işığımızın sönmesinden yada parlaklığını kaybetmesinden...

     Birbirimizi erkenden tüketmekten...

     Paylaşılacakları bitirmekten...
 
     Vel-hasıl ; birbirimizi yitirmekten...

     Korkuyorum cancağazım...

     Ben , yine , kaybetmekten , korkuyorum...


21.02.2012

     

     
  

Gönlünden Havalanan Nazlı Kuşlar...






     Sana verebileceğim hiçbir şey yok ; gönülden bir "selam"ımdan başka...

     Ve senden hiçbir isteğim yok ; gönülden bir "kelam"ından başka...

     Yüreğime düşen muhabbetini özler bi'çare gönül ne yapsın..?

     Senin de yüreğinin bir yerine değdiyse muhabbetim ; esirgeme sıcaklığını...

     Bir kaç kelime koparıp bana uçursun ; gönlünden havalanan nazlı kuşlar...




15.03.2012

Ne Olur Bu Dünya'da Sen "YOK" Ol..!


     Yine aklımda yüzlerce soru uçuşup duruyor , havada asılı öylece... Benim şaşkın aklım gibi konacak yer bulamıyor bulsa uymuyor...

     Sevginin birçok çeşidi, aşkın bin bir yolu var... Sevgili Mevlana'mın dediği; "Allah'a ulaşacak birçok yol vardı ; ben aşkı seçtim."

     Aşk da bir yol , belki de en kısa olan... Anneye , babaya , kardeşe , arkadaşa , eşe , dosta ; onların en güzel mekanına -yüreğine- ulaşacak en kısa ve kestirme yol.

     Allah'a ulaşabilmek için bir yol... Görmediğimiz ama hep hissettiğimiz , Varlığıyla her şeyi ve bizi kuşatan Rabb'ime ulaşmak için bir yol...

     İnsan görmeden , dokunmadan , hissetmeden sevebilir mi..?

     Elbette ki sevebilir , önemli olan hissiyattır nihayetinde..!

     O zaman ma'neviyat denilen olgu her şeye yetebiliyor demek ki..! Nasıl da büyük bir çelişki değil mi?

     Önümüze örülen duvarların farkına varamadan geçiyor ömrümüz çoğumuzun. Ve isteklerimiz hiç bitmiyor... Her şeye sahip olmak istiyoruz. İstediğimizi aldığımızda ise bu sefer daha güzeline ulaşma derdindeyiz yani maddi olan şeylere öyle körü körüne bağlıyız ki mutluluğun nevide değil ma'nevi olanda olduğunu aklımıza bile getiremiyoruz... Sonuçta maddi olanın verdiği mutluluk bir kaç zaman içinde geçiyor ve yine nedensiz tatsız tuzsuz hissetmeye başlıyoruz... Nasıl bir çelişki , ne büyük bir kısırdöngü...

     Şimdi anlamaya çalışıyorum... Görmeden sevdiğimi , aslında görüyor ; dokunamam sanıyorken , ona dokunuyor ve hatta hissediyorum.

     Öyle ki " bak karşındayım , hadi gel tut elimi..! " dese , büyüsü bozulmasın diye , ma'neviyatımızı yitirmeyelim diye , dünya harcadığı her şey gibi bizi de harcamasın diye , gözlerimi kapatıp " hadi dön saklandığın yere ..! " diyesim var...

     Korkuyorum... Haksız da sayılmam - ki aslında haklı olmak beni şimdiye kadar hep acıtmıştır - haklı olmak istemediğimden sorular sormak bile - o tehlikeli tuzağa düşmemek için - anlamsız ve gereksiz geliyor...

     Hem ne önemi var ki..? Benim bilmek istediğim şey varoluşun değil... Bu dünya içinde ne kadar "yok" olabildiğin... Ne kadar yoksan bu savaş meydanında , bu çıkar kavgasında ; o kadar benimsin , bendesin , bendensin...

     Görmedim ve görme isteğim de yok... Seni koyduğum ve yakıştırdığım yerde öyle güzelsin ki , buna kendimi o kadar inandırdım ki ; yine bir aynılığın yine bir sıradanlığın karşısında çaresiz kalmaktan korkuyorum...

     Ama eninde sonunda olacak güzel insan... Zaman geçecek , yüreklerimiz birbirini tanıyacak hatta ezberleyecek hangi yolu karanlığa çıkar , hüzne batar ; hangisi aydınlık , hangisi ışıklı hepsini bilecek... Ve gün gelecek ellerimiz dokunmak isteyecek...

     İşte o gün tek dua'm şu olacak :

     Her yüzünü gösteren bu dünyanın hiçbir yerine ait olma , hiçbir yerini mekan edinme , hiçbir metrekarenin sahibi olma... Bu dünyadan uzak , seni koyduğum ve yakıştırdığım tahtında kendi evreninin hükümdarı ol... Bu dünyada olma güzel insan bu dünyadan olma... Kendi evreninin hükümdarı ol !

     Seni koyduğum ve yakıştırdığım yerde öyle güzelsin ki...

     Ne olur bu dünyada sen " YOK" ol...


Tarih: Evvel zaman içinde...

   

Şimdi O Resim Yok !


     Bir resmin vardı; karanlıklara inat baştan aşağı aydınlık...

     Bir de gülüşün... Tüm sahteliklere savaş açmış, öylesine içten...

     Bir de bir bakış... Gözlerine baktığımda , kalbine akan yolda , yalnız bir çocuk , elini arkasında sımsıkı bağlamış , dudağının kenarında yarım kalmış bir gülüşle bir ıslık tutturmuş , yürüyor... Nereye gittiğini bilmiyor ; zaten umursamıyor da...

     Şimdi o resim yok..! Bence ; önemi de yok...

     Tüm renkleri kullanarak kendi ellerimle zihnime çizdiğim sonra da kalbimin güzel bir yerine astığım güzel yüzün hala bende çünkü...

     Ve o kırgın bakışta gördüğüm resmin diğer yarısı...

     Kalbine akan yolda yürüyen yalnız çocuğun elini tutan , dudağının kenarında yarım kalan gülüşü tamamlayan ve tutturduğu ıslığa ortak olan bir kız...

     İşte o resmin diğer yarısı , eksik kalan yanı...

     Ve şimdi... O kız da yürüyor o yolda...

     Ve o da bilmiyor nereye gittiğini ; zaten umursamıyor da...

03.03.2012 (01.30)

19 Mart 2012 Pazartesi

Yeniden "DOĞUŞ"


    Dar vakitti , gece yarısını çoktan geçmiş hatta güneş doğmaya gebeydi...

     Ben yine satır aralarında ararken bir şeyleri, okuduğum yedi satırlık bir şiir "burada dur! " dedi sanki...

     Durdum, kaç dakika baktım bilemedim...

     Diyordu ki; "Hiç unutmuyorum ettiğim sözleri!
                            Aklımdaki çekmecelere 
                            Ve avuç içlerime sıkıştırıyorum harfleri
                            Yine de unutmuyorum...
                            Unutkanlar gibi sessizim sadece...
                            Ve unutkanlar kadar çok bahane
                            biriktiriyorum ceplerimde..."

     Sayfa aralığında geçen vaktime hatta ömrüme bir ortakçı, bir halden anlayan, bir dost yada bir ışık, bir güneş... O anda hissettirdiği duygu bu oldu o satırların... Sonra, yüzüne baktım apaydınlık bir gülümseme... Tam da zamana uygun tam da güneşin doğuşuna denk apaydın, içten ve sıcak...

     Dar vakitte, güneşin doğuma gebe olduğu o saatte, tam da adına yakışan bir "Doğuş"tan başka ne olabilirdi ki? Ve ben ona  "Doğuş" demekten başka ne diyebilirdim ki?

     Ve sonra, o anda hissettiklerimin, gerçekten de aynen böyle olduğunu, yanılmayacağımı nerden bilebilirdim ki?

     Çok da inanmak gelmedi içimden... Ona da dediğim gibi , zihnimin bana oynadığı şizofrenik bir mutluluktu belki de ... 

     Peki ya sesi..? O da mı yok aslında..?

     Kim bilir..?

    Belki...

16.02.2012

Dokun Yüreğime


     Sen birilerini özlersin; birileri seni.... Olmayanı özlemeyi anlarım da , varlığıyla capcanlı duran ve bir yerlerde senden habersiz nefes alıp veren o "Can"ı özlemeyi daha ağır sayarım tüm özlemlerden...

     Sen nasıl öğrettin kalbine uzak durabilmeyi..? Oysaki nasıl da zor kalbime muhabbetin düşmüşken senden uzak kalabilmek...

     Korkma benden... Ben hep azla yetindim ve iyi bilirim karşılık beklememeyi ama yine de ara sıra dokun yüreğime; ihtiyacı var dokunuşunla sakinleşmeye...

     Korkma kendinden... Esirgeme verebileceklerini ki sen ışıksın karanlık bir dünyaya; hakka girme!

     Hiç aklına getirdin mi bir yerlerde bir "can" nasıl da hasret bir selamına, bir kelamına nasıl da muhtaç...

     Korkma aşktan,muhabbetten... İzin ver, sevgiye zaman ver, fırsat ver...

     Benden sana zarar gelmez ve senden hiçbir şey almam hiçbir şey de çalmam, merak etme !

     Ne kaybedersin insanlığından..? Yada cana yakınlığın mı engel..? Bir adım uzakta duruşun bundan mı..?

     Korkma benden... Senden bir şey istemez ve beklemezken, seni korkutmasın muhabbetim..!

     Dedim ya, ara sıra kalbime dokun, güneş gibi doğ ve ısıt içimi... Bunun için de bir çabaya gerek yok, hiçbir şey söyleme istersen, ben hissederim sen sadece "Dokun Yüreğime..."

Tarih:  Olmadığın ve kendini benden esirgediğin zehir zıkkım gecelerden birinde...

Belki Güneş'tin Belki De Su

     Elindeki o kocaman ve görkemli kadehten bir yudum tattırdın; gözlerimin en derinine, derin derin bakarak ve gülümseyerek...

     Güzel ellerinle bana sunduğun badeden aldığım bir yudum, beni sarhoş etmeye yetti. Bilesin...

     Bu evrende kullanılan en güzel "dili" kullanmayı seçmişsin. Hiçbir sözün acıtmıyor,baldan tatlı... Sahi nereden öğrendin sen bu dili? Yaşadığın yerde bütün insanlar bu dili mi kullanıyor, yoksa sen kendi dünyanda kendine ait bir alfabe mi yarattın?

     Lugatındaki, sevgi kadar sıcak ve yüreğin kadar hissiyatlı kelimeleri üst üste koyarak kurduğun merdivenlerden, kalbinin en "derinine yükselen" yolun kapısını araladın bana...

     Sonra konuştum seninle, senin dilini bildiğim kadarıyla anlattım...Ben sordum,sen söyledin; ben sustum,sen anlattın;sen sustun,ben yalnız kaldım... Ama biliyorum ki bu bir son değil hatta yeni bir başlangıç olabilir...

     Seninle paylaştıkça (korkularımı,hayal kırıklıklarımı,yalnızlığımı...) ne çok ortak yönümüz varmış meğer dedim. Her insanın vardır bir hikayesi ama aynı kemiği aynı yerden kırılmışsa, hissedilen acıyı kendininki kadar iyi bilir karşındaki...

     Benim izin verdiğim gibi sen de izin verdin hikayene dokunmama..parmak uçlarımla,naifçe...Ve sen de ...

     Solmaya yüz tutan umut çiçeklerimin  solgun ve sararmış yapraklarına ve hatta toprağına...Belki Güneş'tin Belki De Su... Anlayamadım ama hiç bilmediğim yerden hiç ummadığım şekilde iyi geldin bahçeme...Umut verdin, çiçek açtırdın, filiz yeşerttin...


     Dokundun ya şefkatli ellerinle... "Belki" dedim. "Belki de bunca zaman savaş meydanlarında aldığım bu yaralar -ki onlar benim madalyalarım- bunun içindir. Bir gün bir "Güzel İnsan" çıkıp gelecek, seni iyileştirecek ve sen anlayacaksın kazanmanın değerini...ve kaybetmemeyi, kaybetmek istememeyi..."


     Ve "Belki" dedim, "Bu savaş bitmiştir!", "Ben kazanmışımdır!" , "Ben hak etmişimdir!" ve "Bu yöne giden -karanlığa- yolun sonudur!"


     "Belki!" dedim ve inanmak istedim, bildiğim bütün gerçeklerden daha çok... İnanmak istedim...


     Ve şimdi... Yeni bir yolculuğun başlayabilmesi için ellerimden tutman gerekiyor sıkıca. Bu yolculuğumda da yalnız olmak istemiyorum çünkü... Sevindiğimde mutluluğumu paylaşmanı; üzüldüğümde yada çıkar yol bulamadığımda bir şeylere, omzunu esirgememeni istiyorum.


     Bu yolculukta geriye dönüş bileti yok! Tek yön olan bu yolun sonu ebediyet. Oradaki sonsuz huzur...


     Arkamda bıraktığım şehirleri içindeki insanlarla beraber yakacağım...


     Ve "Güzel İnsan" ; şimdi sen hangisini seçiyorsun?


     Az sonra içindeki her şeyle beraber yakacağım bu şehri ki elimde tuttuğum kibrit çöpünden daha değerli hiçbir şey yok içinde...


     Bu köhne şehirde kalmayı mı yoksa hemen yanımda boş duran cam kenarı manzaralı koltuğu mu?


     Hadi uzat o kadehten bir yudum daha... İçinde senden daha değerli hiçbir şey olmayacak olan dünyamda, senin sarhoşluğunla başlasın yolculuğum...


     Sana, bize ve ebediyete...


     Kaldır kadehini...


     "Aşkına " sevgili !


14.02.2012