25 Mart 2012 Pazar

Seni Sevmeme İzin Vermediğin İçin Çok Teşekkür Ederim ..!






     Ve tut(a)madığın için ellerimden ... Ve gör(e)mediğin için ... Sadece bakmakla yetindiğin ve adım at(a)madığın için de ... Korktuğun ve cesaret etmediğin ve çaba sarfetmediğin için ... Gözlerini aç(a)madığın için ... Sesimi duy(a)madığın ve hatta konuşmama izin vermediğin için ... Ve daha birçokları için ... Teşekkürü bir borç bilirim ...

     Ve insanlar en iyi yaptıkları şey için kendileriyle gurur duyarlar ... Korudukları mesafeler için ... Bundan biraz havadadır burunları ve fark etmeden akılları ... Oysaki bu en kolay olanı ... Sen atabiliyor musun kendini ateşe ; sen yoklukta varolabilmek için varlıkta yok olmayı becerebiliyor musun ondan haber ver ..!

     Nacizane , herkes gibi bir kalbim ve çok rahat bir vicdanım var ... Ama o yüreğin mangal gibi olduğunu söylemeyerekten mütevaziliğe de sığınmak anlamsız ... Neden mi ..? Zaten bunu söylesem bile anlayabilecek ne tek bir kişi var ne de bunu gizlemek bana bir şey kazandırıyor ... Aksine , giden hep benden gidiyor ... Tıpkı senin bir uğrayıp geçtiğin bu oda gibi ... Ama dönme zaten seni misafir etmek can acıtıyor ; beraber paylaşmadıktan sonra .. Gelme zaten ..!

     Zaten açıkçası ben de seni sevmek istememiştim ..! Hiç de gerek yoktu zaten ..! Ne gerek var ki şimdi kendi halinde atan bir kalbe yeni bir iş çıkarmaya ... Ne gerek var ki monoton ve spontane bir hayatta yeni heyecanlara ... Ne de güzel alışmıştım siyahlara ... Ne gerek var ki maviler kuşanmaya ... Hissiz , duygusuz ve anlamsız bir şekilde boşluğa bakmaya alışan gözlerime pırıltılar getirmenin ne gereği var ... Tüm bunlara mantıklı bir açıklamayı sen dahi getiremedikten sonra ne gerek var ki ateşlerde yanmaya ...

     Zaten ben de seni sevmeyecektim ... Zaten hiç de kapılmadım cezbine ... Hem kelimelerin o kadar da anlamlı ve samimi değil ... Hem hiç de güzel gülmüyorsun ... Ayrıca çok da sıradan birisin ... Ayrıca herkes kadar duygusuz ...

     Diyeceğim şu ki sana ve tüm 'aşk'lara ... Ben sizi zaten sevmezdim zaten sevemezdim ... Eğer siz de kalbimdeki o pamuk ipliğine dokunmasaydınız ... Bakışımın en masumane fotoğrafını çekip en güzel yere asmasaydınız ... Dünyada bizden başka hiç kimse yokmuş gibi cankulağıyla beni dinlemeseydiniz ... Ve bu kadar içten - kalbinizin içini gösterecek kadar - olmasaydınız ... Ve güzelliğinizle kalbimi ürpertip onu eritmeseydiniz ... Eğer siz de bu dünyadaki geri kalan insanlar gibi olsaydınız ... Zaten ben sizi sevmezdim zaten sevemezdim ...

     Zaten seni de sevmeyecektim ki ..! Tamam kabul ..! Sever gibi mi yapmışım ..? Belki evet ... Ama anlatamıyorum ... Kelimeler boğazıma diziliyor ellerim donuyor kanım çekiliyor ... Sen anla da işimi biraz daha kolaylaştır ... Diyorum ki ; seni zaten sevmeyecektim ... Seni sevmeme izin vermediğin için çok teşekkür ederim ..!



Tarih : Zamansız ..!

21 Mart 2012 Çarşamba

Hep Aklımda Tututyorum Seni ..!




    " Hadi çık gel ; inandır beni yeniden aşka ! " Bekliyorum , böyle diye diye ... Ellerimi ceplerime bile sokmuyorum , tutmak istediğinde ortada öylece seni bekler bulasın diye ... Toparlamıyorum , dağınık her şey ...

     Günlerdir uyumuyorum , gözlerim kapanmaya beş kalada durmuş ; bir ufuk çizgisinde güneşini batırmamaya uğraşan gökyüzü misali ; uyursam geldiğini göremem fark ettirmeden hepten gidersin diye ...

     Nefeslerim kaçamak , onları bile tüketmekten çekiniyorum ; sen gelirsen görecek çok günümüz olacak ya , belki bir yerde sana nefes olacağım , harcayamam sen istersin diye ...

     Biliyor musun , kimse benimle konuşmuyor ! Arkamdan konuşuyorlar görüyorum , bazen de fısıltılarını duyuyorum . Ne dediklerini anlayamıyorum ama yarı dua eder gibi konuşmalar ; yarı da " Ah vah ! " eder gibi sesler duyuyorum ... Ama onları ve ne konuştuklarını anlamak için bir çaba harcamıyorum . Ben aklımda ve kalbimde ve zihnimde sadece sana ait olan şeyleri tutuyorum . Öyle ki bir an bile seni aklımdan çıkaracak olsam , beni hepten unutacakmışsın hiçbir zaman da geri dönmeyecekmişsin gibi geliyor ... Bu düşünce beni ürpertiyor ve beni bir an böyle şeyler düşündürüyorlar diye hepten kızıyorum şu insanlara ..!

     Neden bırakmıyorlar ki bizi kendi halimize ?

     Aşk yalnızca yan yanayken mi yaşanır ..? Yanımda olmasan da ben aşkını yaşıyorum ve yaşatıyorum içimde , büyütüyorum , yeşertiyorum ... Onlar nereden bilecekler ki ..? Zaten ben de konuşmuyorum kimseyle ! Senin yolunda harcamadıktan sonra ne önemi var ki harfleri yan yana getirmenin ..?

     Dünyanın bu kadar değersiz , bu şehrin bu kadar boş olduğunu yeni fark ediyorum ...

     Gözlerim senden başkasına körmüş ; bir gün bir yerde seni görmüş ; ve senden başka her şey benim için ölmüş ...

     İçten içe ölür ya insan ... İşten şimdi de ben böyle ölüyorum ! Tamamen hissizleştim ama öldüğümü anlayabiliyorum . Ölmek korkutmuyor da ; sen gelmeden öleceğim hissi damarlarımdaki bütün kanı çekiyor , beni ölüme bir adım daha yaklaştırıyor ...

     Sen gideli çok olmuş sevgili ! Saatim bile durmuş , duvardaki takvimden yaprak koparmayalı çok aylar olmuş ...

     Ama ben , sensizliğin üzerinden çok zaman geçtiğini günlerle hesaplamıyorum . Bunlar bana ölçü değil , hiçbir şey yokluğuna denk değil ... Ben , gözümün önünden kaybolmaya başlayan siluetin ve zihnime çizdiğim resminin silikleşmesinden anlıyorum çok zaman geçtiğini ... Öyle ki , kokun dipdiri durmasa yanımda beynim kandıracak beni , bir zamanlar çok sevdiğimi seni ... Unutturacak ..!

     Ama ben , hep aklımda tutuyorum seni ..! Bir an bile çıkarmıyorum aklımdan ... " Dur ! " diyorum "Dur ! " " Bekle ..! " "Bak bu Cennet koku var ya ; bu kokunun sahibi gelecek ; ben bekliyorum sen de az daha bekle... Gelecek ! " diyorum " Gelecek ... Az kaldı gelecek ... Gelecek ve beni yeniden aşka inandıracak ... Ya gelecek ya da beni yanına aldıracak ... Az daha bekle gözlerim ... Gelecek ..! "


21.03.2012

Mavi su kuşu ...





     Her güzel şey , beni yalancı çıkardı !

     Güneşin altın ışıkları altındaki şu bahar dalında aşk şarkıları söyleyen mavi su kuşu gibi ...

  
     Hem güneş ... Hem ışık ... Hem bahar ... Hem aşk ... Hem şarkı ... Hem mavi ... Hem de kuş ...

     Hepsi beni yalancı çıkardı !

     Ortada ne güneş varmış ne bir ışık ; ne bahar kalmış ne de aşk ; şarkı çoktan bitmiş , maviler solmuş , mavi su kuşu bile yüz yıllık bir uykunun yolunu tutmuş ...

     Oysaki seninle yan yana oturmuş beraber dinlemiştik mavi su kuşunun şarkısını ... Ve bizim için söylediğine inandırmıştık kendimizi ...

     Bakıyorum şimdi ; orta yerde öylece şaşkın ve korkulu ... "Hepsi , hepsi burdaydı !" diyorum kendi kendime ... Dönüyorum olduğum yerde , bir daha bakıyorum ; gözlerimi bir kez daha kırptığımda her şeyi yerli yerinde bulacağım diye bir kez daha ... Ama olmuyor ..!

     Ne güneş altın ışıklarını saçıyor ne şu kupkuru dal çiçek açıyor ne de rengi maviden siyaha dönüşmüş su kuşu şarkı söylüyor ... Başımı gökyüzünden aşağı indiriyorum ...

     Sonra ellerime bakıyorum , her ikisine de ... Ellerimde ellerin yok ..! Başımı çeviriyorum , yanımda sen yoksun ..!

     Ve o an anlıyorum !

     Dünyama güneşleri doğuranın sen olduğunu , kupkuru dallara çiçek açtıranın , kuşlara bizim için aşk şarkıları söyletenin sen olduğunu ...

     O an anlıyorum ..!



21.03.2012

Ya Gelmezsen Eğer..?




     Bugün günlerden sensizliğin ertesi , yürek yarası , umut yarısı ... Yıldızları çalınmış gökyüzü , kanadı kırık hayal ortası , sesini yitirmiş hicaz makamı bir şarkı...

     Bugün zehir , bugün ziyan ... Sütten kesilmiş bebek masumluğu , pencereleri gazete kaplı dört duvar ...

     Bekliyorum ... Bekliyorum ... Gelmiyorsun ... Gelmeye meyletmiyorsun ... Başını çevirip göz ucu bir bakış bile atmıyorsun ... Bugün öylesine uzak , öylesine dokunulması imkansız ... Bugün lanet olası , bugün kahrolası ...

     Sesleniyorum ... Duymuyorsun ... Kulağında bir başkasının şarkısı , zihninde bir başkasının dansı ...

     Biliyor musun nasıl avutuyorum kendimi ..? Ne önü ne arkası var bu umut kırıntılarının ... Sadece sana ait olduğu için güzel beklemek ... "Seni beklemek..." Bunu da toparlayıp götüremezsin ya hayatımdan... Hayatım ki zindan karası ...

     Umut etmeyi , hayal kurmayı bırakalı çok oldu mutluluğuma dair ... Ki kimse bilemez hayal kurmayı bırakmanın ne demek olduğunu ... Bu ; denizin ortasında , yüzme bilmeyen birinin tutunduğu tahta parçasını bırakmakla eş , bu ; güneşi yutmuş kör ve dipsiz bir gece kadar kalleş ...

     Elimde olan sadece , gelsen de gelmesen de önemsemediğim sana ait olan beklemek ve gözlerimde kalan yorgun bir fer ha söndü ha sönecek ...

     Vazgeçtim zaten sonu mutlu biten aşk romanları yazmaktan hem zaten mutlu sonlar yalnızca romanlarda mümkün olurdu ...

     Vazgeçtim zaten şarkılar söylemekten ; aslında müzik de yok notalar bir aldatmaca...

     Bak duyuyor musun ..? Var olan tek şey kulakları sağır eden bir sessizlik ...

     Bak , şarkı şiir filan yok hepsi birer uydurmaca ...

     Aslında tüm bunlar kendimi kandırmaca ...

     Sen yoksun ya , sen gitmişsin ya ... Her güzel şey de senin bavuluna doluşup terk etmiş beni seninle beraber  ... Senin adımlarınla uzaklaşmışlar bir gecenin sabaha karşısında ...

     Hayallerim yok , umutlarım tükenmiş , şarkılarım , şiirlerim hatta mutlu aşk romanlarımın mutlu sonları , mutlu kavuşmaları ; hiç , hiçbir şey yok ..! İstanbul'un mavi gözleri bile yok ..! Tüm maviler umutlarımla tükenmiş ; yeniden varolma ihtimali bile yok ..!

     Anlıyor musun..? Nefesim bile yok ... Kalp atışım , nabzım , alnımın ateşi , gamzem , gülüşüm ; sesim bile , sözlerim bile , seslenişim bile ; hiçbir şeyim yok..!

     Onlar da terk etmişler seninle beraber ...

     Sen her şeyimmişsin , sen olmayınca ben hiçbir şeymişim meğer ...

     Seni beklemek her şeye değer ...

     Seni beklemek güzel de ... Ya gelmezsen eğer ..?



21.03.2012

20 Mart 2012 Salı

Bir Gün Gelir...





     Bir gün gelir ; karanlıklar aydınlığa çıkar , yokuşlar düze iner , kışlar çiçek açar...

     Bir gün gelir ; kuşlar dalında en güzel şarkılarını senin için söyler...

     Bir gün gelir ; güneş gözlerine doğar , kalbini ısıtır...

     Bir gün gelir ; kulakların en güzel melodileri dinler...

     Bir gün gelir ; ruhun dans eder Arş-ı Ala'da tüm görkemi ve güzelliğiyle...

     Bir gün gelir ; kıskanır seni denizin mavisi , kıskanır umudunun mavisini , sana daha çok yakışmış diye...

     Bir gün gelir ; tabiat okur seni yaprak yaprak , güneşi geç doğan her sabaha inat okuduğun kitaplar gibi...

     Bir gün gelir ; gamze gamze gülersin en asık suratlıya...

     Bir gün gelir ; eşlik edersin incecik ruhlu kelebeklere...

     Bir gün gelir ; takılırsın bir uçurtmanın kuyruğuna...

     Bir gün gelir ; atarsın kendini toprağa tüm çıplaklığınla...

     Bir gün gelir ; öpüşürsün rüzgarla , savrulursun başak sarılarına , nisan yağmurlarına...

     Bir gün gelir ; söylersin en güzel şarkını bağıra bağıra...

     Bir gün gelir ; yıkarsın saçlarını en çağlayan şelalerde...

     Bir gün gelir ; içersin en soğuk suyu Ağustos'un sıcağında...

     Bir gün gelir ; bir çocuk sana seslenir , sen ona "kızım" dersin...

     Bir gün gelir ; özgürlük ensende , gözünün önünde hatta içinde hissettirir sana kendisini...

     Bir gün gelir ; inan bana bir gün gelir..!


     Sana düşen o "bir gün " geldiğinde , bir savaş kahramanı gibi dimdik ayakta durmak ve "ben tüm bunları bir bir hak etmiştim ..!" demek !

     Sana düşen o "bir gün" geldiğinde , savaşını kaybetmemiş olmak..!

     Çünkü ; inan bana , muhakkak "bir gün" gelir..:))


01.03.2012

   

Bir Dua...



     Doğrudayken "doğru"yu bilmek kolay da ; yanlıştayken "yanlış"ı bilmek , kendini bilebilmek zor yada derin bir anlayış gerektiriyor... (Sen anlayışımızı genişlet Ya Rabb'i..!)

     Şimdi süslesem kelimelerimi , birbirinden güzel ve ışıltılı dizeleri döksen satırlara ne fayda..? Kelamlar tükendi , bitti "Kelimelerin Sahibi"nin karşısında...

     Hep şikayet etsek de , halimiz O'na ayanken ; ne denilebilir , ne söylenebilir..? Hiç bu kadar aciz hissettik mi kendimizi..? En aciz durumumuzda el açıp "Yetiş Ya Rabb'i..! dedik de , O'nun karşısındaki acizliğimizden kime kaçabildir..? (Haşa..!)

     Diyorum ki ; hırçın dalgaların duvarı dövdüğü gibi kabaran şu gönlün içindekileri dökeyim bir bir... Diyeyim ; " Rabb'im ; benim..! Aciz kulun..! Seni hakkıyla bilemeyen , sana gerektiği gibi kul olamayan... Her darda kaldığında kapında yalvaran aciz kulun..! Sana kul olmaya layık olamayan... Günahlara batmış , kalbi kararmış , nefsi kabarmış o nankör kulun..!

     Sen acizliğimize ver , bizi kapından elimiz boş gönderme , lütfunla şereflendir... Eksiklerimizi tamamla... Senin lütfun olmadan biz hiçbir işimizi tamamlayamıyoruz , evla edemiyoruz... Sen bizim kalbimizde olanı elbetteki en iyi şekilde bilirsin ... Sen kalbimizdekileri hakkımızda hayırlı eyle Ya Rabb'im... "

     Diyorum da... Ve biliyorum... O Güzeller Güzeli , O Merhametliler Merhametlisi , O Kerim olan Allah duyuyor... Ve biliyorum böyle diyen bir kulunu eli boş çevirmez... Dilediğinin daha güzelini ihsan eder de ; bu şaşkın kul onun da kıymetini bilemez...

     Rabbim ; Sen , Seni hakkıyla bilmemizi nasip eyle..! Amin


01.03.2012

Nerdesin Cancağızım ..?



     Belki anlamazsın belki de zor gelir. Daha ilk günden o kadar iyi gelmiştin ki bana... Keşke inanmamayı seçseymişim..! Hani seslenmiştin ya ; "Bu adam gerçek..!" diye..İnandırmak istemiştin ya hani... Keşke bıraksaymışsın öylece kalsaymış , ne zamana ne de mekana ait olmadan ... Nerdesin şimdi cancağızım nerdesin..?

     Neden korktun ki ... Kalemin aşkı yazarken , sevginin en güzel hallerini süslerken hayallerin neden korkarsın sevdaya düşmekten..? Hiç korkulur mu..? Ne pahasına olursa olsun , uzak durulur mu hiç ..? Sana hiç yakışır mı ayrıca..? Ben hiç yakıştıramadım bu hali... Ben mi anlatayım sana ..? "Korkulmaz , kaçılmaz , tam aksine , at kendini yangının ortasına ; ne varsa orda var  !" diye...

     Hem dilinden "aşk" düşmez , hem kalemin aşkı yazar , hem insanlara aşkı anlatırsın hem de "Aşktan korkarım ben..!" dersin... Söylesene , sen hangisisin cancağızım..? Sen nasıl öğrendin uzak durabilmeyi..? Kalbine nasıl öğrettin..? Sen çok mu güçlüsün..? Ben hiç o kadar güçlü olamadım! Bundan mı hep kaybettim..?

     Nerdesin cancağızım..? Bende sana ait bir şeyler var... Almadan gitmeye meyletmişsin ; yazık değil mi..?

     Nerdesin cancağızım..?

     Gel sana aşkı anlatacağım...

     Dokunmadan yanmaktır aşk..! Ancak böylelikle "var"olursun... Oysa sen "yok"olmak korkusuyla aşktan uzak durursun... Bilesin ki bu değil doğru olan..! Ancak "yok"olmakla vücut bulursun... Yanmak , yok olmak güzeldir , nefestir... Korkmayasın sakın...

     Hem sana da o kadar yakışır ki ... Bunu anlatmaya benim kelimelerim yetmez..!

     -Sözüm burda biter-

     (İyi uykular cancağızım , seni çok özledim...)

     Tarih :  Yoksun işte ne önemi var ki..?

Diyorum ki ; kor-ku-yo-rum ..!





     Hep korktum bir şeylerden. En çok da kaybetmekten...

     Yalnız kalmaktan , başarısız olmaktan , yanlış anlaşılmaktan...

     Oysaki insan tüm bunlara da ihtiyaç duyuyormuş. Hem eldekinin kıymetini anlamak için hem de tüm bu olumsuzluklarla başa çıkabilmeyi öğrenmek için...

     İnsanın hep güzele meyletmesinin sebebi ; Enel - Hak'ta ruhlarımız yaratıldığında Allah'tan olan "Nur"un ruhlarımıza yansımasıymış... En Güzel'in Nur'undan , yaratılmışların en güzeline ne yüce bir hediye...

     Hiç kazanamamış olanla ; kazanıp yitirmiş olan arasında hiç fark var mıdır sence ? Nihayetinde ikisinin de elinde olan aynı şeydir ; yani hiçbir şey...

     Ya sen..? Hangisi olmayı seçerdin..? Hiç kazanamayıp gittiğinde de üzülmeyeceğin bir durumda olmayı mı yoksa sonunda kaybetmiş olsan da bir zamanlar sana verdiği mutluluğu yada hazzı yaşamış olmayı mı?

     En Güzel'in peşinden gidiyorum ben , yaratılış şeklimizden dolayı... Cesaret edip , sonunda kaybedecek dahi olsam cazibesine kapılmayı ve nihayetli bile olsa onun toprağında ayak izlerimi bırakmayı istiyorum.

     Yüreğinin aydınlığını dışa vuran , ışığını sızdıran çatlaklardan dünyasına girdim , evrenini gördüm ve ayak izlerimi bıraktım. Orta yerde öylece durup bakınıyorum...

     Ve ben yine korkuyorum... En çok korktuğumdan , yani kaybetmekten... Kendime çareler arıyorum , yollar düşünüyorum...

     Ruhumun o güzel yüreğe meyletmesi yaratılışımdan... Ve yaratıldığı zamandaki nurunu , ışığını koruyan başka bir ruhun cezbine kapılması da bundan...

     Yavaş , ağır ve sessizce yürümek istiyorum her yolu aydınlığa çıkan yollarında... Hiçbir detayı atlamadan ve hakkını vererek bilmek istiyorum kendi ellerinle kurduğun dünyanı...

     O kadar güzel ki , şimdiye kadar hayalini kurduğum ve kendi dünyamda yaşamasına izin verdiğim güzellikleri bile kıskandırır. Kendi nazarımdan ilk defa korkuyorum..! ve bakmaya kıyamıyorum... Gördüğün gibi hep korkuyorum..!

     Yaşanacak ne varsa hepsini ağır ağır , söylenecek ne varsa hepsini sessiz , gizli ve yavaş yavaş... Yaşamak istiyorum... Seni çabucak bilmek ve öğrenmek istemiyorum... Bitmesin istiyorum... Paylaşacaklarımız sonsuza kadar sürsün hatta ömrümüzün nihayete ereceği son demlerinde dahi senden yeni bir şey daha duymak istiyorum...

     Sormuyorum merak ettiklerimi , sanıyorum ki zamanı geldiğinde sen zaten paylaşırsın. Hatta kendimce bir oyun oynuyorum , kendimce sorularıma birçok cevap düşünüp doğru olanı kestirmeye çalışıyorum... Zamanı geldiğinde senin ifşa ettiklerinle sağlamasını yapıp doğru olana ne kadar yaklaştığımı görmek istiyorum :)

     Bakma sen güldüğüme , bakma kelimelerimin çokluğuna , yüreğimden gelen uğultular bunlar aslında ... Sen bir tek sözüme kulak as..!

     Diyorum ki ; "Korkuyorum!"

     Derin diye düşündüğüm denizin sığ bir göl çıkmasından...

     Işığımızın sönmesinden yada parlaklığını kaybetmesinden...

     Birbirimizi erkenden tüketmekten...

     Paylaşılacakları bitirmekten...
 
     Vel-hasıl ; birbirimizi yitirmekten...

     Korkuyorum cancağazım...

     Ben , yine , kaybetmekten , korkuyorum...


21.02.2012

     

     
  

Gönlünden Havalanan Nazlı Kuşlar...






     Sana verebileceğim hiçbir şey yok ; gönülden bir "selam"ımdan başka...

     Ve senden hiçbir isteğim yok ; gönülden bir "kelam"ından başka...

     Yüreğime düşen muhabbetini özler bi'çare gönül ne yapsın..?

     Senin de yüreğinin bir yerine değdiyse muhabbetim ; esirgeme sıcaklığını...

     Bir kaç kelime koparıp bana uçursun ; gönlünden havalanan nazlı kuşlar...




15.03.2012

Ne Olur Bu Dünya'da Sen "YOK" Ol..!


     Yine aklımda yüzlerce soru uçuşup duruyor , havada asılı öylece... Benim şaşkın aklım gibi konacak yer bulamıyor bulsa uymuyor...

     Sevginin birçok çeşidi, aşkın bin bir yolu var... Sevgili Mevlana'mın dediği; "Allah'a ulaşacak birçok yol vardı ; ben aşkı seçtim."

     Aşk da bir yol , belki de en kısa olan... Anneye , babaya , kardeşe , arkadaşa , eşe , dosta ; onların en güzel mekanına -yüreğine- ulaşacak en kısa ve kestirme yol.

     Allah'a ulaşabilmek için bir yol... Görmediğimiz ama hep hissettiğimiz , Varlığıyla her şeyi ve bizi kuşatan Rabb'ime ulaşmak için bir yol...

     İnsan görmeden , dokunmadan , hissetmeden sevebilir mi..?

     Elbette ki sevebilir , önemli olan hissiyattır nihayetinde..!

     O zaman ma'neviyat denilen olgu her şeye yetebiliyor demek ki..! Nasıl da büyük bir çelişki değil mi?

     Önümüze örülen duvarların farkına varamadan geçiyor ömrümüz çoğumuzun. Ve isteklerimiz hiç bitmiyor... Her şeye sahip olmak istiyoruz. İstediğimizi aldığımızda ise bu sefer daha güzeline ulaşma derdindeyiz yani maddi olan şeylere öyle körü körüne bağlıyız ki mutluluğun nevide değil ma'nevi olanda olduğunu aklımıza bile getiremiyoruz... Sonuçta maddi olanın verdiği mutluluk bir kaç zaman içinde geçiyor ve yine nedensiz tatsız tuzsuz hissetmeye başlıyoruz... Nasıl bir çelişki , ne büyük bir kısırdöngü...

     Şimdi anlamaya çalışıyorum... Görmeden sevdiğimi , aslında görüyor ; dokunamam sanıyorken , ona dokunuyor ve hatta hissediyorum.

     Öyle ki " bak karşındayım , hadi gel tut elimi..! " dese , büyüsü bozulmasın diye , ma'neviyatımızı yitirmeyelim diye , dünya harcadığı her şey gibi bizi de harcamasın diye , gözlerimi kapatıp " hadi dön saklandığın yere ..! " diyesim var...

     Korkuyorum... Haksız da sayılmam - ki aslında haklı olmak beni şimdiye kadar hep acıtmıştır - haklı olmak istemediğimden sorular sormak bile - o tehlikeli tuzağa düşmemek için - anlamsız ve gereksiz geliyor...

     Hem ne önemi var ki..? Benim bilmek istediğim şey varoluşun değil... Bu dünya içinde ne kadar "yok" olabildiğin... Ne kadar yoksan bu savaş meydanında , bu çıkar kavgasında ; o kadar benimsin , bendesin , bendensin...

     Görmedim ve görme isteğim de yok... Seni koyduğum ve yakıştırdığım yerde öyle güzelsin ki , buna kendimi o kadar inandırdım ki ; yine bir aynılığın yine bir sıradanlığın karşısında çaresiz kalmaktan korkuyorum...

     Ama eninde sonunda olacak güzel insan... Zaman geçecek , yüreklerimiz birbirini tanıyacak hatta ezberleyecek hangi yolu karanlığa çıkar , hüzne batar ; hangisi aydınlık , hangisi ışıklı hepsini bilecek... Ve gün gelecek ellerimiz dokunmak isteyecek...

     İşte o gün tek dua'm şu olacak :

     Her yüzünü gösteren bu dünyanın hiçbir yerine ait olma , hiçbir yerini mekan edinme , hiçbir metrekarenin sahibi olma... Bu dünyadan uzak , seni koyduğum ve yakıştırdığım tahtında kendi evreninin hükümdarı ol... Bu dünyada olma güzel insan bu dünyadan olma... Kendi evreninin hükümdarı ol !

     Seni koyduğum ve yakıştırdığım yerde öyle güzelsin ki...

     Ne olur bu dünyada sen " YOK" ol...


Tarih: Evvel zaman içinde...

   

Şimdi O Resim Yok !


     Bir resmin vardı; karanlıklara inat baştan aşağı aydınlık...

     Bir de gülüşün... Tüm sahteliklere savaş açmış, öylesine içten...

     Bir de bir bakış... Gözlerine baktığımda , kalbine akan yolda , yalnız bir çocuk , elini arkasında sımsıkı bağlamış , dudağının kenarında yarım kalmış bir gülüşle bir ıslık tutturmuş , yürüyor... Nereye gittiğini bilmiyor ; zaten umursamıyor da...

     Şimdi o resim yok..! Bence ; önemi de yok...

     Tüm renkleri kullanarak kendi ellerimle zihnime çizdiğim sonra da kalbimin güzel bir yerine astığım güzel yüzün hala bende çünkü...

     Ve o kırgın bakışta gördüğüm resmin diğer yarısı...

     Kalbine akan yolda yürüyen yalnız çocuğun elini tutan , dudağının kenarında yarım kalan gülüşü tamamlayan ve tutturduğu ıslığa ortak olan bir kız...

     İşte o resmin diğer yarısı , eksik kalan yanı...

     Ve şimdi... O kız da yürüyor o yolda...

     Ve o da bilmiyor nereye gittiğini ; zaten umursamıyor da...

03.03.2012 (01.30)

19 Mart 2012 Pazartesi

Yeniden "DOĞUŞ"


    Dar vakitti , gece yarısını çoktan geçmiş hatta güneş doğmaya gebeydi...

     Ben yine satır aralarında ararken bir şeyleri, okuduğum yedi satırlık bir şiir "burada dur! " dedi sanki...

     Durdum, kaç dakika baktım bilemedim...

     Diyordu ki; "Hiç unutmuyorum ettiğim sözleri!
                            Aklımdaki çekmecelere 
                            Ve avuç içlerime sıkıştırıyorum harfleri
                            Yine de unutmuyorum...
                            Unutkanlar gibi sessizim sadece...
                            Ve unutkanlar kadar çok bahane
                            biriktiriyorum ceplerimde..."

     Sayfa aralığında geçen vaktime hatta ömrüme bir ortakçı, bir halden anlayan, bir dost yada bir ışık, bir güneş... O anda hissettirdiği duygu bu oldu o satırların... Sonra, yüzüne baktım apaydınlık bir gülümseme... Tam da zamana uygun tam da güneşin doğuşuna denk apaydın, içten ve sıcak...

     Dar vakitte, güneşin doğuma gebe olduğu o saatte, tam da adına yakışan bir "Doğuş"tan başka ne olabilirdi ki? Ve ben ona  "Doğuş" demekten başka ne diyebilirdim ki?

     Ve sonra, o anda hissettiklerimin, gerçekten de aynen böyle olduğunu, yanılmayacağımı nerden bilebilirdim ki?

     Çok da inanmak gelmedi içimden... Ona da dediğim gibi , zihnimin bana oynadığı şizofrenik bir mutluluktu belki de ... 

     Peki ya sesi..? O da mı yok aslında..?

     Kim bilir..?

    Belki...

16.02.2012

Dokun Yüreğime


     Sen birilerini özlersin; birileri seni.... Olmayanı özlemeyi anlarım da , varlığıyla capcanlı duran ve bir yerlerde senden habersiz nefes alıp veren o "Can"ı özlemeyi daha ağır sayarım tüm özlemlerden...

     Sen nasıl öğrettin kalbine uzak durabilmeyi..? Oysaki nasıl da zor kalbime muhabbetin düşmüşken senden uzak kalabilmek...

     Korkma benden... Ben hep azla yetindim ve iyi bilirim karşılık beklememeyi ama yine de ara sıra dokun yüreğime; ihtiyacı var dokunuşunla sakinleşmeye...

     Korkma kendinden... Esirgeme verebileceklerini ki sen ışıksın karanlık bir dünyaya; hakka girme!

     Hiç aklına getirdin mi bir yerlerde bir "can" nasıl da hasret bir selamına, bir kelamına nasıl da muhtaç...

     Korkma aşktan,muhabbetten... İzin ver, sevgiye zaman ver, fırsat ver...

     Benden sana zarar gelmez ve senden hiçbir şey almam hiçbir şey de çalmam, merak etme !

     Ne kaybedersin insanlığından..? Yada cana yakınlığın mı engel..? Bir adım uzakta duruşun bundan mı..?

     Korkma benden... Senden bir şey istemez ve beklemezken, seni korkutmasın muhabbetim..!

     Dedim ya, ara sıra kalbime dokun, güneş gibi doğ ve ısıt içimi... Bunun için de bir çabaya gerek yok, hiçbir şey söyleme istersen, ben hissederim sen sadece "Dokun Yüreğime..."

Tarih:  Olmadığın ve kendini benden esirgediğin zehir zıkkım gecelerden birinde...

Belki Güneş'tin Belki De Su

     Elindeki o kocaman ve görkemli kadehten bir yudum tattırdın; gözlerimin en derinine, derin derin bakarak ve gülümseyerek...

     Güzel ellerinle bana sunduğun badeden aldığım bir yudum, beni sarhoş etmeye yetti. Bilesin...

     Bu evrende kullanılan en güzel "dili" kullanmayı seçmişsin. Hiçbir sözün acıtmıyor,baldan tatlı... Sahi nereden öğrendin sen bu dili? Yaşadığın yerde bütün insanlar bu dili mi kullanıyor, yoksa sen kendi dünyanda kendine ait bir alfabe mi yarattın?

     Lugatındaki, sevgi kadar sıcak ve yüreğin kadar hissiyatlı kelimeleri üst üste koyarak kurduğun merdivenlerden, kalbinin en "derinine yükselen" yolun kapısını araladın bana...

     Sonra konuştum seninle, senin dilini bildiğim kadarıyla anlattım...Ben sordum,sen söyledin; ben sustum,sen anlattın;sen sustun,ben yalnız kaldım... Ama biliyorum ki bu bir son değil hatta yeni bir başlangıç olabilir...

     Seninle paylaştıkça (korkularımı,hayal kırıklıklarımı,yalnızlığımı...) ne çok ortak yönümüz varmış meğer dedim. Her insanın vardır bir hikayesi ama aynı kemiği aynı yerden kırılmışsa, hissedilen acıyı kendininki kadar iyi bilir karşındaki...

     Benim izin verdiğim gibi sen de izin verdin hikayene dokunmama..parmak uçlarımla,naifçe...Ve sen de ...

     Solmaya yüz tutan umut çiçeklerimin  solgun ve sararmış yapraklarına ve hatta toprağına...Belki Güneş'tin Belki De Su... Anlayamadım ama hiç bilmediğim yerden hiç ummadığım şekilde iyi geldin bahçeme...Umut verdin, çiçek açtırdın, filiz yeşerttin...


     Dokundun ya şefkatli ellerinle... "Belki" dedim. "Belki de bunca zaman savaş meydanlarında aldığım bu yaralar -ki onlar benim madalyalarım- bunun içindir. Bir gün bir "Güzel İnsan" çıkıp gelecek, seni iyileştirecek ve sen anlayacaksın kazanmanın değerini...ve kaybetmemeyi, kaybetmek istememeyi..."


     Ve "Belki" dedim, "Bu savaş bitmiştir!", "Ben kazanmışımdır!" , "Ben hak etmişimdir!" ve "Bu yöne giden -karanlığa- yolun sonudur!"


     "Belki!" dedim ve inanmak istedim, bildiğim bütün gerçeklerden daha çok... İnanmak istedim...


     Ve şimdi... Yeni bir yolculuğun başlayabilmesi için ellerimden tutman gerekiyor sıkıca. Bu yolculuğumda da yalnız olmak istemiyorum çünkü... Sevindiğimde mutluluğumu paylaşmanı; üzüldüğümde yada çıkar yol bulamadığımda bir şeylere, omzunu esirgememeni istiyorum.


     Bu yolculukta geriye dönüş bileti yok! Tek yön olan bu yolun sonu ebediyet. Oradaki sonsuz huzur...


     Arkamda bıraktığım şehirleri içindeki insanlarla beraber yakacağım...


     Ve "Güzel İnsan" ; şimdi sen hangisini seçiyorsun?


     Az sonra içindeki her şeyle beraber yakacağım bu şehri ki elimde tuttuğum kibrit çöpünden daha değerli hiçbir şey yok içinde...


     Bu köhne şehirde kalmayı mı yoksa hemen yanımda boş duran cam kenarı manzaralı koltuğu mu?


     Hadi uzat o kadehten bir yudum daha... İçinde senden daha değerli hiçbir şey olmayacak olan dünyamda, senin sarhoşluğunla başlasın yolculuğum...


     Sana, bize ve ebediyete...


     Kaldır kadehini...


     "Aşkına " sevgili !


14.02.2012