13 Kasım 2012 Salı

SENSİZ OLMAZ...



       Sana yazılan ilk yazıda başlangıç niyetine kaleme aldığım ilk kelime yada ilk cümleyi daha kaç kere silbaştan yazmam gerektiğini bilmiyorum...

   Neden sonra unuttuğum bir şeyi hatırlamışçasına baştan değil de ortalardan bir yerlerden başlamayı daha uygun buluyorum... 

   Çünkü zaten biz de hayatlarımıza aynen böyle girdik...

   Daha öncesi varmış da, yarım kalınan yerden "evet nerde kalmıştık?" diyerek karşılıklı içilen çaya yada yarım kalan sohbetimize devam eder gibi...

   Öncesi sorulmadan, sorgulanmadan, tam da bu zamandan başlar gibi...Zaten bir öncesi yokmuş gibi...Çok zaman önce başlayan bir cümleye devam eder gibi...

   Hayat da böyle değil mi aslında ? Önemli olan başlangıçlar yada sonlardan ziyade ; verilen molalarda ne kadar keyif dolu zamanlar geçirildiği değil mi ?

   Bir şeyleri bilmemenin sonsuz huzuru içinde, zamanın güvenli kollarında adımlıyorken hayatı, her şeyi sorgulamak anlamsızlaşıyor bazen...

   Zaten zaman eninde sonunda tüm soruların cevaplarını enine boyuna sermiyor mu önümüze ?

   Tabi bir de şu yorulmuşluk hissi... Her defasında silbaştan yaşamak her şeyi...

   İşte bundan sonra bilmeden yaşamak bir şeyleri...

   Yani benim de bilmediğim gibi hiçbir şeyi...

   Yani senin de ne bildiğini bilmediğim gibi...

   Tüm bu bilinmezliklerde bile bildiğim bir şey olduğu gibi...

   Öncesinde yada sonrasında değil...

   Şu anda tam da bu zamanda...

   Eğer ki zaman, ömrümüzün bu anında kesiştirdiyse yollarımızı..

   Bilmediğim yüzlerce kelime arasından çekip yanyana koyacağım iki kelime vardır sana dair..

   O da "sensiz olmaz" diye yazılan; sensiz olmayacağı hissi uyandıran bu iki kelimedir: SENSİZ OLMAZ!

     



14.11.2012