24 Temmuz 2012 Salı

KAHVE GÖZLERİN VARDI...





     Bazen yalın umutlarım, bazen basit bir söz yada sıradan bir gülüşün, bazen de o geçit vermez sarp yolları aydınlatan kahve gözlerin vardı, bu değersiz dünyaya değer katan en zor zamanlarımda. Her vazgeçmeye meylettiğimde en sevdiğin oyunu oynar gibi gözkapaklarını aralar umudun en cilveli bakışını fırlatırdın suratıma, bu karanlık odanın duvarlarına... Birden aydınlatırdın siyahlara alışmış ne varsa... Başka renkler de olduğunu hatırlatırdın... Hatta bunu her gece yapardın. Ne kadar da kolaydı senin için... Benim içinse filmi her defasında başa sarmak gibi... Gerçeklerin tutarsızlığına artık dayanamamak, somut olan her şeyden bıkmak; inanmak, güvenmek, sahip olmak/olunmak gibi bilumum içi dolu anlamlar vadeden tüm bu soyut kavramları bir denize yada bir uçurumun kenarından fırlatıp atmak ve geriye hiç bakmadan kaçmayı istemek gibi... Bu dengesiz düzen hep olurdu... Hep istemediğim şekilde ve ekseriye her gece...

     Her şey tuhaf, bir o kadar anlamsız ve aptalca...

     Ne istediğimi sorgulamak yada bunun hakkında düşünmek bile yoruyorken beni; ben nasıl olur da gelecekte bir günümle ilgili tutarlı hayaller kurabilirdim ki ..?

     Bazen içten sözlerin, bazen de dipsiz hislerin vardı; beni hayata bağlamaya güç yetiremeyen tüm olgulardan uzakta; beni sana bağlayan kahve gözlerin vardı her bir günün gece yarılarında...

     Sen hesapsız severdin beni, bilirdim; almak istemeden bir şeyleri , gelir ellerime koyardın bütün sevinçlerini, biriktirdiğin tüm gün aydınlıklarını... Bakardın gözbebeklerime, neredeyse bir bebeğin kirlenmemiş masumiyeti kadar safça tüm beyazlığınla gelirdin baş ucuma...

     Bense bıraksan " sevme" demek isterdim sana, sen bana milyonlarca kır çiçeği toplarken...  Bıraksan "gelme" demek isterdim sana, sen heyecanlarını ve çiçek kokulu düşlerini alıp bana gelmeye hazırlanırken ...

     Bilemezdin ki sen, tüm sevmelerimi tarihi olmayan bir geçmişe hapsettiğimi... Bilemezdin ki sen, tüm sevinçlerimi gökyüzüne ulaştığı o en yüksek noktada acımasızca kurşuna dizdiğimi... Bilemezdin ki sen, ne sana ne de kendime yetecek bir hayat ışığımın olmadığını ... 

     Şimdi hatırladığım ise...

     Bazen sıcak ellerin vardı beni tüm kötülüklerden korumak istercesine belimden sıkıca kavrayan, bazen de kahve gözlerin vardı gecenin bir yarısı bana aydınlığı hatırlatan ...

     Bilemezdin ki sen, baktığım yüzlerce kişiyi görmekten vazgeçeli çok yıl olduğunu... Bilemezdin ki sen, kahve gözlerinin en baştan beri geceme doğmadan solduğunu...

     Bu evrende nefes alınabilecek başka topraklar varsa bu grimsi betonlar dışında; ellerimden tutup beni götüreceksen şayet benim için anlamı olmayan revan zamanın bir kenarından... Üzerimize doğan güneş varsın yine aynı güneş olsun hiç farketmez; yüklediğimiz anlamlar farklılaşacaksa eğer o gittiğimiz yerlerde... 

     Daha fazla durma diyeceğim sana, bana geldiğin o gece yarılarından birinde... Bana can kulağını verip sadece kahve gözlerin beraberinde düşeceksek yollara...

     O zaman yeniden başlayacağım... Bu sefer kendim için; içimde biriktirdiğim bu sevme isteğini bu sefer senin için ve belki son defa yeşerteceğim ben artık umut etmeyi unutmuş tüm insanlar adına ve tüm herkese inat...

     Araladım göz kapaklarımı... Yalnızca kahve gözlerin vardı tüm içtenliğiyle gözbebeklerime bakan, sanki oradan ruhuma akan...

     Utandırdın beni... Hiçbir şey yok derken meğer kahve gözlerin hep varmış karanlık yolumu akşamdan kalma bir sabah yıldızı gibi aydınlatan; güvenip de beni bana bile bırakmayan...

24.07.2012

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Kim Çaldı Bütün Parıltıları..?



      Hep olur ya hani, kaybettim yine yolumu...
   Avuç içlerinden bulurdum da belki,
   Uzatmadın ki hiç ellerini...

   Giderken rüzgarları da mı götürdün sevgili ?
   Çok olmuştu kokundan vazgeçeli
   Ama hiç olmazsa ara sıra getirirdi sesini...

   Seni neden farklı sevmiştim düşündün mü?
   Ya da düşlerine düştüm mü bilemem ama
   Sen bil ki ; 
   Hep "iyi ki" dedirttin bana...
   Hüzünle karışık tebessümlerimde şükreder gibi usulca
   Hep "iyi ki" dedim ben...

   Sana minnettarım hala can !
   Sezdirmeden öyle güzel gittin ki;
   Gidişin bile bozamadı bu tılsımlı büyüyü...

   Ben şimdi hiç ortak olamadığım umutlarınla
   Senin için yeni yazgılar dilerken gündoğuşlarından
   En çok rüyalarında olmayı diledim uyku meleğinden...

   Ve hayal ettim bu sevmediğim şehirde
   Bir köşebaşından dönünce seninle karşılaşmayı...
   Sonra da hiçbir şey söylemeden usulca yanından geçip gitmeyi..

   İki adım sonra dönüp sana bakmayı
   Ve uzaklaşan adımlarını öylece izlemeyi...
   Gidişini almayan aklıma bir film sahnesi gibi izletmeyi...
   "Bak gitti!" diyebilmeyi...


   Ne kalmış senden geriye bir bir saymak istedim.
   Ekledim, topladım ; bir avuç sevinç etmedi..!
   Eksilmiş sanki günden güne bütün biriktirdiklerim...
   Yazık da olmuş hani !


   Kıyamıyorum hüznüne sevgili!
   Gözlerini uzaklara dikişine kıyamıyorum!
   Kendimle ilgili bir isteğim yok inan ki!
   Yeter ki eğme sen başını, söyleyeceklerini susma!
   "Ne desem, faydasız!" der gibi vazgeçme bir şeylerden!


   Bu hayatta şahit olduğum en güzel gülümseme sana ait olandı
   Ve sana en çok da gülmek yakışırdı...


   Yemin ediyorum ben de bilmiyorum kim çaldı bütün parıltıları ama
   Biri söylesin onlara ;


   Gökyüzünde asılı bir yıldız unutmuşlar ,
   Gözlerinde de biraz çakıl taşı ..!

03.07.2012