Bazen yalın umutlarım, bazen basit bir söz yada sıradan bir gülüşün, bazen de o geçit vermez sarp yolları aydınlatan kahve gözlerin vardı, bu değersiz dünyaya değer katan en zor zamanlarımda. Her vazgeçmeye meylettiğimde en sevdiğin oyunu oynar gibi gözkapaklarını aralar umudun en cilveli bakışını fırlatırdın suratıma, bu karanlık odanın duvarlarına... Birden aydınlatırdın siyahlara alışmış ne varsa... Başka renkler de olduğunu hatırlatırdın... Hatta bunu her gece yapardın. Ne kadar da kolaydı senin için... Benim içinse filmi her defasında başa sarmak gibi... Gerçeklerin tutarsızlığına artık dayanamamak, somut olan her şeyden bıkmak; inanmak, güvenmek, sahip olmak/olunmak gibi bilumum içi dolu anlamlar vadeden tüm bu soyut kavramları bir denize yada bir uçurumun kenarından fırlatıp atmak ve geriye hiç bakmadan kaçmayı istemek gibi... Bu dengesiz düzen hep olurdu... Hep istemediğim şekilde ve ekseriye her gece...
Her şey tuhaf, bir o kadar anlamsız ve aptalca...
Ne istediğimi sorgulamak yada bunun hakkında düşünmek bile yoruyorken beni; ben nasıl olur da gelecekte bir günümle ilgili tutarlı hayaller kurabilirdim ki ..?
Bazen içten sözlerin, bazen de dipsiz hislerin vardı; beni hayata bağlamaya güç yetiremeyen tüm olgulardan uzakta; beni sana bağlayan kahve gözlerin vardı her bir günün gece yarılarında...
Sen hesapsız severdin beni, bilirdim; almak istemeden bir şeyleri , gelir ellerime koyardın bütün sevinçlerini, biriktirdiğin tüm gün aydınlıklarını... Bakardın gözbebeklerime, neredeyse bir bebeğin kirlenmemiş masumiyeti kadar safça tüm beyazlığınla gelirdin baş ucuma...
Bense bıraksan " sevme" demek isterdim sana, sen bana milyonlarca kır çiçeği toplarken... Bıraksan "gelme" demek isterdim sana, sen heyecanlarını ve çiçek kokulu düşlerini alıp bana gelmeye hazırlanırken ...
Bilemezdin ki sen, tüm sevmelerimi tarihi olmayan bir geçmişe hapsettiğimi... Bilemezdin ki sen, tüm sevinçlerimi gökyüzüne ulaştığı o en yüksek noktada acımasızca kurşuna dizdiğimi... Bilemezdin ki sen, ne sana ne de kendime yetecek bir hayat ışığımın olmadığını ...
Şimdi hatırladığım ise...
Bazen sıcak ellerin vardı beni tüm kötülüklerden korumak istercesine belimden sıkıca kavrayan, bazen de kahve gözlerin vardı gecenin bir yarısı bana aydınlığı hatırlatan ...
Bilemezdin ki sen, baktığım yüzlerce kişiyi görmekten vazgeçeli çok yıl olduğunu... Bilemezdin ki sen, kahve gözlerinin en baştan beri geceme doğmadan solduğunu...
Bu evrende nefes alınabilecek başka topraklar varsa bu grimsi betonlar dışında; ellerimden tutup beni götüreceksen şayet benim için anlamı olmayan revan zamanın bir kenarından... Üzerimize doğan güneş varsın yine aynı güneş olsun hiç farketmez; yüklediğimiz anlamlar farklılaşacaksa eğer o gittiğimiz yerlerde...
Daha fazla durma diyeceğim sana, bana geldiğin o gece yarılarından birinde... Bana can kulağını verip sadece kahve gözlerin beraberinde düşeceksek yollara...
O zaman yeniden başlayacağım... Bu sefer kendim için; içimde biriktirdiğim bu sevme isteğini bu sefer senin için ve belki son defa yeşerteceğim ben artık umut etmeyi unutmuş tüm insanlar adına ve tüm herkese inat...
Araladım göz kapaklarımı... Yalnızca kahve gözlerin vardı tüm içtenliğiyle gözbebeklerime bakan, sanki oradan ruhuma akan...
Utandırdın beni... Hiçbir şey yok derken meğer kahve gözlerin hep varmış karanlık yolumu akşamdan kalma bir sabah yıldızı gibi aydınlatan; güvenip de beni bana bile bırakmayan...
24.07.2012